Fast Money. Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, gündelik hayatta ihmal ettiklerimizin başında su içmenin geldiğini söyledi. Enç, “Az su içmek vücudun tüm dengesini alt üst edebilir. Az su içenlerde yorgunluk, dikkat güçlüğü ve hafıza bozuklukları görülebilir” Diyetisyen Pınar Kural Enç, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Özellikle kimimiz için eziyettir sanki o bir bardak suyu bitirmek. Ancak sağlığın korunması ve canlılığın sürdürülebilmesi için gerekli bir numaralı madde sudur. Vücudumuzun %55-75'lik kısmını oluşturur. Su; metabolizmanın düzenlenmesinde ve vücudumuzdaki tüm reaksiyonlarda görevlidir” ifadelerini zayıflama üzerine olan etkisinin gözardı edilemeyecek kadar fazla olduğunu dile getiren Enç, “Midede oluşturduğu hacimden dolayı daha az yemeyi ve metabolizmayı çalıştırıp günlük harcanan enerjiyi arttırıyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde su içmek eziyet olmamalı, aksine keyif vermeli” diye konuştu. SUYUN FAYDALARI"Az su içmek vücudun tüm dengesini alt üst edebilir. Az su içenlerde yorgunluk, dikkat güçlüğü ve hafıza bozuklukları görülebilir" diyen Enç, suyun faydalarını ise şöyle aktardı"Hücrelere oksijen ve besin öğelerinin taşınmasını, ayrıca atık ürünlerin taşınarak böbreklerden atılmasını göz ve burun gibi vücut dokularının nemlenmesini kan, gastrik sıvı, tükürük, amniyotik sıvı gebelikte ve idrar gibi vücut sıvılarının büyük bir kısmı yumuşamasını sağlayarak kabızlığın önlenmesine katkıda sağlığında, bağışıklık sisteminde, vücut ısısının denetiminde, ödemin atımında rolü ve mide salgısında besinlerin sindirilmesinde görev alıp vermeden dolayı oluşan sarkmaları sporla birlikte ihtiyaç duyduğu iz minerallerin pek çoğunu algınlığı, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları ve mesane kanseri riskini diyetlerinde metabolizmayı çalıştırmanın yanında, midede hacim oluşturarak tokluk hissi vermede işe yaşamın vazgeçilmezleri arasında olmasına rağmen asıl problem su içme kültürünün sıvı içeceğin suyun yerini tam anlamıyla tutmadığını unutmamak gerekir." "SU İÇMEK İÇİN SUSAMAYI BEKLEMEYİN"Su içmek için susamayı beklememek gerektiğini anlatan Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, “Su içmenin zamanı ve miktarı erkeklerde 3,7 litre, kadınlarda 2,7 litre sıvı alımı olması gerekmektedir. Su dışındaki pek çok sıvı hayatımızda ciddi ölçüde yer alıyor. Çalışma hayatının vazgeçilmez ikramları çay, kahve, nescafe, meyve suları, bitki ve meyve çayları vb. içecekler. Bu içeceklerden bazılarının diüretik etkisi olduğundan vücudun ihtiyacı olan sıvıyı karşılamayacağı ve hatta vücuttan sıvı atımını arttıracağı için suyu su olarak içmek gerekir. Öğünlerden 30 veya 15 dakika önce alınan suyun metabolizmayı hızlandırma üzerine ve midede hacim oluşturarak öğünde fazla besin alımı engellemek adına gözardı edilemeyecek faydaları bulunuyor” dedi. Topraklama nasıl yapılır? Bunun için ne gereklidir? Dış bakım kadar vücudumuz için duygusal, ruhsal ve mental bakım da çok önemlidir. Daha da ötesi bu bakım iç enerjinin kuvvetlenmesine yardımcı olur; cilt, saç ve gözlerde parlaklık artar. Ne kadar yoğun olursak olalım kendimize saygımızdan; düzgün, temiz ve güzel görünmek için hepimiz ayna karşısında biraz zaman geçiriyoruz. Dış görünüşümüze özen gösteriyoruz. Hatta gün içinde bir ayna bulduğumuzda fırsat bu fırsat düzgün görünüp görünmediğimize bakıyoruz. Dış bakım kadar vücudumuz için duygusal, ruhsal ve mental bakım da çok önemlidir. Daha da ötesi bu bakım iç enerjinin kuvvetlenmesine yardımcı olur; cilt, saç ve gözlerde parlaklık artar. İnsan kendini daha dengede, mutlu, huzurlu ve neşeli hissetmeye başladığı için yüzünde beliren gülümseme ise her şeye değer… Peki bu bakım nasıl yapılır. Topraklama nasıl yapılır? Malzemeler Ayaklar için plastik bir kap iki ayağında içine sığacağı büyüklükte Çeşme suyu Tuz sofra tuzu veya kaya tuzu Sonrasında ayakları kurulamak için havlu Topraklama Nasıl yapılır? Plastik kabın içine bileklere gelecek kadar ılık su ve bir avuç tuz ilave edilir. Sandalyeye oturulur. Ayaklar tuzlu suyun içinde 10-15 dk kadar bekletilir, ayaklar tuzlu suda iken Nefes Egzersizi ile sinir sistemi arındırılır. Dengeye gelen sinir sistemi sayesinde huzur, neşe ve sessizlik tüm benliğinizi sarar. 15 dakika sonra ayaklar durulanarak tuzlu sudan çıkarılır. Ayaklar havlu ile kurulanır. Tuzlu su tuvalete dökülür ve sifon çekilir 🙂 Elveda öfke, elveda yorgunluk, elveda tembellik ve uykusuzluk… Nefes Egzersizi İçinizden 4e kadar sayarak burnunuzdan derin bir nefes alın. Karnınız tamamen nefesle dolsun. Nefesi bir ışık gibi imgeleyin ve ışığı içinize doldurduğunuzu hayal edin. Yine içinizden 4e kadar sayarak nefesi içinizde tutun. Nefesle aldığınız ışık bütün hücrelerinizi yıkasın. Daha sonra ağzınızdan yavaşça yine 4e kadar sayarak nefesinizi verin. Bunu 7şer kere tekrar edin. Topraklama Ne zaman yapılmalı? En ideali sabah ve akşam günde iki kere tuzlu su yapmaktır. İkisinin işlevi farklıdır Sabah kalktıktan sonra yapılan tuzlu su sizi güne hazırlar, daha zinde dingin bir gün geçirmenizi, daha çok şey yapıp daha az yorulmanızı sağlar Akşam yatmadan önce yaptığınız tuzlu su günün tüm yorgunluğunu ağırlığını üzerinizden alır, uyku problemleriniz varsa uyuyamama, gece sık sık uyanma, kabus dolu rüyalar gibi tamamen çözümlenir. Sabahları zorlanmadan uyanmaya yardımcı olur. Bakım için en uygun ortam? Evinizin sevdiğiniz ve huzurlu hissettiğiniz bir odasında kendinize bir meditasyon köşesi hazırlayıp, tuzlu suyu bu köşede yapmak sizi sonuca daha kolay ulaştırır. Meditasyon köşesi için sevdiğiniz objeleri yakınınıza koyun, tütsü ya da mum yakın. Kendinizi bu arınma seansına hazırlayın. Nefes egzersizi olmadan ve başka şeylerle ilgilenerek yapılan tuzlu su ayak bakımından başka bir şey değildir. Topraklama Ne işe yarar? Tuzlu su topraklama yöntemidir. Yaz mevsiminin gelmesini ve bir an önce denize girmeyi iple çekeriz, gidemesek bile hayal ederiz; veya toprakta çıplak ayakla yürümek… İnsan evrenle, evreni saran yaşamsal elementlerle bir ve bütün olduğunu hisseder, bunu hissetmeye başlamak bile Ruhu beslemeye başlar, evimizde meditasyon eşliğinde minik bir kapla yapılan tuzlu su vücutta bu etkiyi, hatta daha fazlasını yaratır. Ben bu tuzlu suya biberiye yağı ve bir kaç damla da sirke damlatıyorum. Siz de sevdiğiniz yağları ekleyerek kokunun rahatlama üzerindeki etkisinden yararlanabilirsiniz. Şifa olsun… Bir önceki yazımız olan Sağlıklı Cilt Bakımının Önündeki Beş Engel! başlıklı yazımızı da okumanızı öneririz. Nasıl Kusulur Nasıl Kusabilirim Kusmanın Yolları Ne? Kusmak İstiyorum Kusma Nedir? Midemizde bulunan yiyeceklerin ağızdan dışarı atılmasına kusma denir. Bozulmuş yiyeceklerin tüketilmesi, çok aşırı yemek yemiş olup bu durumun bizi rahatsız etmesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı kusma ihtiyacı duyabiliriz. Bu makalemizde kusmanızı kolaylaştıracak, yediklerinizi çıkarmanızı sağlayacak önerilerde bulunacağız; Kusma Yöntemleri Parmaklarınızı kullanın; İşaret parmağı ve orta parmağınızı birleştirip ağzınızın içine sokup parmaklarınızı boğazınıza götürün ve küçük dilinize deyin. Bu hareketi yaparak kolayca kusabilirsiniz. Diş fırçası kullanın Diş fırçası ile dilinizi boğazınıza, küçük dilinize kadar fırçalamak midenizi bulandırıp kusmanızı kolaylaştıracaktır. İğrenç ve mide bulandırıcı şeyler düşünün; İğrenç şeyler düşünmek de kolaylıkla kusmanızı sağlayacaktır. Örneğin size iğrenç şeyler yedirmeye çalıştıklarını düşünerek kusmanıza yardımcı olabilirsiniz. Elma sirkesi 1-2 yemek kaşığı elma sirkesi içmek de, güçlü asidik özelliği ve keskin kokusu sayesinde anında kusmanızı sağlayacaktır. Tuzlu su için; 3 tatlı kaşığı tuzu bir bardak ılık suya katıp karıştırın. Bu karışımı için. Hepsini bitirmeniz gerekmez, kusana kadar içebilirsiniz. Aşırı tuz tadı midedeki asidi uyarıp kusmanıza yardımcı olacaktır. Yüksek tansiyon hastaları için bu yöntem uygun değildir. Hint yağı kullanın; Bir bardak portakal suyuna veya ılık suya 1 çorba kaşığı hint yağı karıştırıp içmek de kusmaya neden olabilir. Bununla birlikte, özellikle küçük çocuklar için, akciğer iltihabı riski nedeniyle, bu yöntem tavsiye edilmemektedir. Yumurta akı kullanın Yumurta akı da kusma refleksini uyaran maddelerdendir. 2-3 tane yumurtanın akının ağzınızda gargara yapmak kusmanıza yardımcı olacaktır. Klozet başına gidin; Klozetin başına gidip kafanızı eğin. Klozetteki pis görüntü midenizi bulandırıp kusmanızı sağlayacaktır. Tuzlu kola Kolaya 1-2 tatlı kaşığı tuz atıp içmek de mideyi feci bulandırıp kusmanıza yardımcı olur. Ancak mide rahatsızlığınız varsa bu yöntem sizin için uygun değildir. Bol su içmek Kolayca kusmanın yollarından biri de bol su içmektir. Bol su içince midenin normal kapasitesi zorlanacağından içtiğini çıkarma ihtiyacı hissedersiniz. Çöp koklayın Çöpleri koklamak çöpteki bozulmuş besin artıklarını teneffüs etmek de midenizi bulandırıp kusma refleksini harekete geçirir. Hardallı Su Hardallı su içmek de kusmanıza yardımcı olur. 1 yemek kaşığı hardal sosunu bir bardak sıcak suya katıp karıştırın ve tek seferde bu karışımı kusma amaçlı işe yaraması için 20-30 dakika bekleyin. Dönmek kusturur; Dönme hareketi de başınızı döndürüp kısa süre içinde midenizin içinde bulunanları çıkarmanızı sağlayabilir. Dönebilen bir sandalyede sıkıca oturun. Yavaşça sandalyeyi döndürmeye başlayın ve kademeli olarak dönüp kusana kadar dönmeye devam edin. Not Bu yöntemlerin hiç birini zayıflamak için kullanmanız tavsiye edilmez. Çünkü üç dört kere yemekten sonra kustuktan sonra mideniz kusmaya alışır, yemek tutmaz ve hastanelik olursunuz. 'Tuz kalitesine miktarına dikkat edilmek şartı ile düşmanımız değil tam tersine kadim dostumuz. Tuz hayatın vazgeçilmez unsuru, çünkü onsuz hayat mümkün değil...' Son yıllarda medya ve basın organlarında “tuz”a karşı büyük bir savaş var. Tuz her yerde kötüleniyor ve uzmanlar sofradan tuzu kaldırın diyor. Amerika'da bazı lokantalar masalara tuzluk koymamaya başlamış. Sağlık Bakanlığı ve sivil sağlık kuruluşları az tuz tüketilsin diye yaygın bir şekilde uyarılarda bulunuyorlar. Aykırı fikirleri ortaya koyan biri olarak bu sizin konu hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek isterim. Bu öneriler ne kadar doğru? Tuz hakikatten bu kadar kötü mü? Evet, fazla tuz tüketmek bazı insanlarda yüksek tansiyona neden olarak böbrek ve kalp hastalıklarına, felçlere yol açabiliyor. Ama bu tuz kısıtlaması konusu fazla abartılıyor ve nerdeyse açık bir tuz düşmanlığı yapılıyor. Bu durum beni çok tedirgin ediyor. Çünkü bu önerilere körü körüne uymak faydadan çok zarar getirebiliyor. Bir kere önce şunu söyleyeyim. Tuz kalitesine miktarına dikkat edilmek şartı ile düşmanımız değil tam tersine kadim dostumuz. Tuz hayatın vazgeçilmez unsuru, çünkü onsuz hayat mümkün değil. Dünyanın dörtte üçü denizlerle kaplı. Biliyorsunuz deniz suyu tuzlu. İnsan vücudunun da üçte ikisi su ve tuz. Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi tuz olmadan olmuyor. Tuz ayrıca sinirlerimizin iletisini sağlıyor, kaslarımızı kasıyor, çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlıyor. Tuz olmadan hiçbir şey düşünemiyor ve hareket edemiyorsunuz. Tuz'un tarihini araştırdığımızda geçmişte çeşitli topluluklar arasında tuz savaşları yapıldığını öğreniyoruz. Büyük uygarlıklar tuz üretimini kontrol ederek yükselmiş, tuz ticareti sayesinde zenginleşmiş gelişmiş 1. Dikkat ederseniz eski yerleşim yerlerinin birçoğu tuz ocaklarına yakın. Romalılar maaşları salary tuz sal ile öderlermiş. Hatta tuz o kadar kıymete binermiş ki Avrupalı ve Afrikalı kaşifler bir fincan tuz almak için 1 fincan altın tozu verirlermiş. Yani tuz kıt bulunduğu yörelerde altın kadar kıymetli imiş, hatta tuza beyaz altın diyorlarmış. O halde otoriteler niçin tuzu kısıtlamamızı söylüyorlar? Birçok hekim hipertansiyonun tedavisi ve önlenmesinde hasta olsun olmasın her kese tuzu azaltılmış bir diyet öneriyor. İlk bakışta tansiyon hastalarına tuz kısıtlaması yapmak çok doğruymuş gibi gözüküyor. Çünkü kanımızda dolaşan tuz miktarı artarsa, bu fazla tuz hücre içindeki suyu kendi tarafına çeker. Damar içindeki sıvı miktarı artar, bu da kan basıncını artırır. Ama gerçek bu kadar basit değil. Tuz tansiyonu yükseltir' söylemi fazlaca düz bir mantığa dayalı. Tuza duyarlı genetik özelliklere sahip bazı etnik gruplar dışında tuz kısıtlamasından tansiyon açısından fayda görenlerin oranı düşük; duyarlı grubun Dünyadaki oranı ise yüzde 30'u geçmiyor. Bazı insanlar tuza duyarlı iken, çoğunlukta bu duyarlılık yok demek istediniz anladığım kadarı ile; bu farklılığın belli bir nedeni var mı? Vücudumuzda su ve elektrolit dengesini ayarlayan hassas bir hormonal sistem var, renin-anjiyotensin-aldosteron RAA sistemi diye. Vücudumuz susuz ve tuzsuz kaldığında beyin hücrelerini susuz bırakmamak için her türlü tedbire başvuruyor. Amaç beyine yeterli kanı göndermek. Bu durumda eğer yeterli tuz ve sıvı almazsanız renin-anjiyotensin-aldosteron RAA sistemi etkinleşiyor. Bu durumda kas, deri ve eklem gibi önceliği olmayan dokuların damarlarını büzüştürüyor. Bu dokular susuz kalıyor; deyim yerinde ise buruşuyor. Böylece hayati beyin gibi organlara daha fazla kan gidiyor. Su ve tuzu fazla aldığımız zaman ise RAA sistemi faaliyetini durduruyor. Şimdi köle ticaretinin dorukta olduğu yüzyılları düşünün. O zamanki Afrikalıların bir bölümü özellikle Büyük Sahra, Kuzey Afrika tuz ocaklarının yakınında yaşadıkları için yeterli sodyum almakta idiler bu nedenle RAA sistemleri aşırı aktif değildi. Orta ve Güney Afrika'nın iç kısımlarında yaşayan daha ilkel şartlarda tuz ocaklarına uzak yaşayanlar ise sadece yiyeceklerde bulunan sodyumu tüketirler, bulamadıkları için ilave tuz alamazlarmış. İşte bu insanlar çok az aldıkları sodyumun böbrekten atılmasını iyice azaltmak için RAA sistemlerini aktif halde tutacak genetik yatkınlığa sahip olmuşlar. 16. yüzyılın başından 19 yüzyılın sonuna kadar çok sayıda Afrikalı esir olarak Amerika'ya ve başka kıtalara götürülmeye başlanmış bunların çoğu Afrikanın Güney ve Orta kısmından alınmış . Esirlerin haftalar süren yolculuklarda gemi ambarlarında sıcağa maruz kalmaları, tuz kaybına yol açmış. Bu nedenle esirlerin bir bölümü tuz kaybına bağlı susuzluktan ölmüşler. RAA sistemleri aktif olanlar, tuz kaybından daha az etkilenmiş ve daha az ölmüşler ve böylece Amerika kıtasına gelmişler. Yani tuz tutma özellikleri fazla olanların yani bulundukları doğal yaşama ortamında fazla tuz alma imkanı olmayanlar yaşama şansı artmış. Bu kıtaya ulaşan tuza duyarlı Afrikalılar daha farklı bir beslenme düzenine geçmek zorunda kalmışlar. Çünkü beyaz adamların diyetlerinde sodyum daha yüksek ve potasyum daha düşükmüş. Tuza duyarlı bu kara derili grup insanlarda, aynı diyeti alan beyazlardan daha çok hipertansiyon olduğu saptanmış2. Özetle söyleyecek olursak insanların yaklaşık %30'u tuza duyarlı ve bu insanlarda böbrekten salgılanan renin adlı hormon düşük. Bu hastalarda tuz kısıtlaması hastaların hipertansiyonunun düzelmesine yardımcı oluyor. Fakat insanların %70i ise tuza duyarlı değil ve renin seviyeleri yüksek. Bu kişilerde tuzu kısıtlamak zaten yüksek olan renini artırarak kan basıncını da artırıyor. Tuza duyarlı olup olmadığımızı nasıl anlarız? Maalesef tuza duyarlı ve duyarsız kişileri ayıran hassas bir test yok. Siyahilerde, yaşlılarda ve obezlerde tuza duyarlı olanlar daha yüksek oranda. Bence bütün hipertansiyonlulara hiçbir ilaç vermeden çok aşırı olmamak koşulu ile tuz kısıtlaması yapmak, iki hafta içinde tansiyonda beklenen düşme olmuyorsa, o kişi tuz duyarlı değildir ve bu diyette ısrar etmemek lazım. Tuza duyarlı olmayan o büyük gruptaki insanlar tuz kısıtlaması yaparlarsa ne gibi zararlara uğrarlar? Şimdi söylediklerime çok şaşacaksınız. Bir araştırmada tuz kısıtlaması yapılan hipertansiyonlu hastaların, yapılmayanlara oranla daha fazla enfarktüs geçirdiklerini gösterilmiş 3. Başka bir araştırmada da az tuz tüketenlerde ölüm oranları daha yüksek bulunmuş4. Ama nedense tıp dünyası bu tarz çalışmaları görmezden geliyor! Az tuz almak kemik kırıklarını ve kemik erimesini de artırıyor. Mesela bir araştırmada 364 kırıklı yaşlı hastanın 65 yaştan büyük ve aynı sayıda kırıksız hastanın serum soydun seviyelerine bakılmış 5. Kırıksızlarda % kan soydun değerleri düşük bulunurken kırıklılarda bu oran iki kattan daha fazla imiş % Araştırıcılar tuz tadı ve motivasyon ve duygulanım ile ilgili süreçlerin limbik önbeyinde iç içe girdiğini göstermişler6. Bu nedenle tuz dengesindeki değişiklikler mizaç ve davranış bozukluklarına yol açabiliyor. Bir araştırmada tuzu kısıtlanan farelerin daha önceleri zevk aldıkları faaliyetleri yapmadıkları saptanmış. Biliyorsunuz hayattan zevk almamak depresyonun en önemli özelliği. Yani tuzun antidepresan bir özelliği var. Belki de bu yüzden bazı insanlar tuza çok düşkünler. Tuz eksikliği iştahsızlık, konsantrasyon azlığı, dikkat eksikliği, yorgunluk, baş ağrısı, uyku bozuklukları, tükenmişlik hissi, ağız tadının bozulması ve susuzluk hissi gibi belirtilere de yol açıyor. Birçok insanda bu belirtiler olabiliyor, ama bunlar nadiren tuz eksikliğine bağlanıyor. Şimdi anladım tuzun azı da zarar, çoğu da zarar diyorsunuz özetle. Evet öyle, ortası karar. Fakat önemli bir problem var. İnsan sağlığı ile ilgili birçok kanaat önderi genellikle tuzun fazla miktarda alınmaması konusuna odaklanmışlar. Tuzun kalitesi, yani doğal olup olmaması onları nedense fazla ilgilendirmiyor. Bakkaldan, marketten aldığımız rafine tuzlar kalitesiz mi yani? Biz yemeklerde rafine tuz kullanıyoruz. Ancak turşu kuracağımız ya da salamura balık yapacağımız zaman kaya tuzunu kullanıyoruz, ucuz olduğu için. Yoksa rafine tuzlarda bir sorun mu var? Var tabii. Peki hangi tuz daha kaliteli, rafine tuz mu? Kaya tuzu mu? Bize bu tuzların özelliklerinden bahsetseniz Olur bahsedeyim. Dünyadaki tuz üretiminin %93-94'ü direkt olarak endüstriye gidiyor. Tuzsuz ne plastik, soda, yumuşatıcılar, deterjanlar, cilalar, ne de yağlar üretilebiliyor. Kimyasal ayrıştırma işlemleri için ise sadece NaCl gerekli. Çünkü doğal tuz kristalinin içerdiği diğer elementlerin tümü üretimde sıkıntılara sebep oluyor 7. Bu elementler rafinasyon sırasında ayıklanıyor ve geriye sadece NaCl kalıyor. Bu işlemler için ayrıştırılan tuz'dan endüstride kullanılmayan %6'lık kısım da gıda sektörüne aktarılıyor. Üstelik rafinasyon işlemleri sırasında birçok toksik madde tükettiğimiz tuza karışıyor. Başka bir sorun da tuzun elde edildiği yerin temizliği. Örneğin Türkiye'nin büyük oranda tuzunu karşılayan Tuz Gölü maalesef kanalizasyonlar ve kirletici sularla kirlenmiş vaziyette. Rafine tuzlar ile doğal tuzlar arasında çok büyük farklar var. Rafine tuzun % sodyum klorür; geri kalan % iyot ve nem soğurucu kimyasallar var. Başlıca nem soğurucular kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat ve Alzheimer hastalığına da yol açtığı söylenen alüminyum hidroksit. Bu kimyasallar tuzun serpilmesini kolaylaştırıyorlar, yani akıcılığını artırıyorlar. Bu tuz rafinasyon işlemi sırasında 650oC sıcaklığa maruz kalıyor ve bu sıcaklık tuzun kimyasal yapısını bozuyor. Rafine tuz birbirinden ayrılmış kristallerden oluşuyor. Bu nedenle metabolize olması için vücudunuzun çok enerji harcaması gerekiyor. Aşırı rafine tuz aldığınızda su molekülleri sodyum klorür molekülünün etrafını sarıyor ve vücudunuz bunu nötralize etmeden hemen sodyum ve klorüre ayrıştırıyor. Bu işin oluşması için hücre içinden su çekilir ve hücreleriniz buruşuyor, bu arada tansiyonunuz da yükseliyor. Her 1 gram fazla sodyum için hücrelerden 23 gram su çekiliyor. Bu durum tansiyonumuzu yükseltirken hücrelerimizi de susuzluktan kurutuyor. Bilimsel açıdan doğal tuz kristalinin kendine has bir yapısı var. Diğer tüm kristal yapıların tersine, tuzun atomik yapısı moleküler değil, elektriksel ve tuzu değişken yapan faktör de bu 8. Doğal tuzda, rafine tuzda olmayan ne gibi mineraller var? Doğal tuzun %84'ü sodyum klorür; geri kalan %16'lık bölümünü lityum, fosfor, selenyum, magnezyum, kalsiyum, vanadyum gibi doğal mineraller oluşturuyor. Doğada bulunan 94 elementten soy gazlar hariç tüm elementler 84 element doğal tuz kristalinde mevcut. İnsan bedeni de tuz gibi 84 elementten oluşmakta. Yani doğal tuz mineral ihtiyaçlarımızın tamamını sağlıyor! İşin kötü yanı doğal tuz dışında bazı doğal mineralleri alacağımız doğru dürüst bir kaynak yok. Bu mineraller kaynak suyu ve maden sularında da bulunuyorlar ve sağlığımız için çok önemli. Sadece bir örnek vermek istiyorum ABD'de Texas'ta lityumdan fakir suların içildiği bölgelerde cinayet, hırsızlık, soygunculuk, tecavüz ve intihar olgularının daha çok görüldüğü saptanmış9. İşte bu yüzden “doğal-işlenmemiş tuzlar” ile “rafine beyaz tuzun” birbirine hiç benzemiyor. Rafine tuz vücudumuzu neden tahrip ediyor? Vücut rafine tuzu saldırgan bir zehir olarak algıladığı için tüketilen rafine tuzu kendini korumak amacıyla bir an önce atmak istiyor ve bu nedenle de tüketilen aşırı miktarda tuzun süzülmesi ve atılması başta böbreklerimiz olmak üzere tüm boşaltım sistemi üzerinde önemli bir yük ve baskı oluşturuyor. Bu durumda rafine tuz vücudumuzda aşırı su birikimlerine ödem sebep oluyor ki kalp yetersizliğine yol açabiliyor. Kadınların en önemli şikâyetlerinden biri olan selülitin temel sebeplerinden biri de yine bu. Vücuttan atılamayan rafine tuz ise tekrar kristalleşerek direkt olarak eklem ve kemiklerde depolanıyor ki bu artrit, gut gibi değişik türdeki romatizmal hastalıklar ile safra kesesi ve böbrek taşı oluşumlarının önemli sebeplerinden. Tekrar kristalleştirerek saklama çözümü orta ve uzun vadede hastalıklara sebep oluyor ama, atılmasını gerçekleştiremediği aşırı miktarda rafine tuzun kendisine vereceği akut zararı engellemek için vücudun bulabildiği tek çözüm bu. Yani zararı zamana yayıyor. Deniz tuzu da faydalı mı? Aslında kaya tuzları da eski jeolojik devirlerde oluşan deniz tuzları. O nedenle deniz tuzları kaya tuzlarının özelliklerine sahip, ve onlar kadar faydalı; rafine edilmemişse tabii. Ama maalesef piyasada satılan bu tuzların çok büyük bir bölümü rafine. Ben de deniz tuzlarını doğal sanırdım. Peki bir tuzun rafine olup olmadığını nasıl anlayacağız? Çok kolay. Bir tuz çok rahat akıyorsa o rafinedir. Hangi tuzu kullanıyorsanız kullanın önce tuzunuzu test edin, sonra karar verin. Yarım çay bardağı üzüm sirkesi içine1 tatlı kaşığı tuz atın. 5-10 dakika kadar bekleyin. Sirke yeni açılmış gazlı içecekler gibi aşağıdan yukarı doğru köpürmeye başlıyor ve bir süre sonra bulanıklaşıyorsa o tuz doğal değildir. İşlenmiş gıdalara neden tuz konuyor? Buzdolabının olmadığı devirlerde yiyecekleri kokuşmadan saklamanın başlıca yolu tuzlama idi. Çünkü tuz kokuşma yapan bakterilerin yaşamasına izin vermiyor. Günümüzde soğuk hava depoları ve kimyasal koruyucularla bu ihtiyaç büyük ölçüde ortadan kalktı. Ama yine de paketlenmiş gıdalara çok miktarda tuz konuluyor. Neden? Tuzun gıdaların raf ömrünü artırması dışında başka özellikleri de var. Çünkü tuz olmazsa doğal yapısı değiştirilmiş o tatsız yiyecekleri kimse yemez. Tuz bunlara tat katmanın en ucuz yolu. Tuz ayrıca iyi bir stabilizatör. Paketlenmiş gıdaların içindeki unsurların bir arada durmasını, dağılmamasını sağlıyor. Raf ömrü artırılmış yiyeceklerin içinde sadece sodyum klorür yok, başka sodyum bileşikleri de var; monosodyum glutamat, sodyum bikarbonat yemek sodası, sodyum nitrat ve sodyum sakkarin gibi. Bu durum farkında olmadan tükettiğimiz tuzun aşırı miktarlara çıkmasına neden oluyor. İşin önemli yanı bu sodyum bileşiklerinin tuz tadında olmaması. Böylece tuzlu bir şey yediğinizi de anlamıyorsunuz. Ayrıca bu katkıların çoğu sağlığımız için sakıncalı. Yani bilmeden çok miktarda sodyum alıyoruz, o halde? Tamamen öyle. Ülkemiz doğal tuz kaynakları bakımından zengin mi? Evet oldukça zengin. Çankırı, Iğdır ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunuyor ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları doğal tuz olarak tanımladığımız, doğanın bize hediyesi olan tuzlar. Çankırı Tuz Mağarası yaklaşık 5000 yıldır yararlanıldığı tahmin edilen Türkiye'nin en büyük kaya tuzu rezervlerinin bulunduğu bir yer. Buradaki kaya tuzu yataklarının Hititler zamanından beri kullanıldığı tahmin ediliyor. Doğal yaşayan topluluklar günlük ne kadar tuz tüketiyorlar? Yeni Gine yaylalarında doğal şekilde beslenen yerlilerin ki hiç ilave tuz kullanmıyorlar yiyeceklerle aldıkları tuz gram ve sağlıkları oldukça iyi. Ve kalp-damar hastalıkları sıfıra yakın. Ortalama taş devri insanının ortalama tükettiği miktar ise gram kadar. Ama daha fazla tuz tüketen doğal topluluklar da var; Tibet'teki Fala Nomadlar gibi. Bu insanların ana menüleri süt, peynir, antilop, yak ve tereyağı. Nerdeyse hiç meyve ve sebze yemiyorlar, ama çok bol tuz tüketiyorlar Himalaya tuzu. Tuzun kendilerini sağlıklı yaptığına inanıyorlar. Nitekim bu Tibet kabile bireylerinin kan basıncı değerleri, bizimkilerden çok daha düşük ve çok uzun yaşıyorlar 10. Gördüğünüz gibi doğal yaşayan topluluklarda tuz tüketimi ırklara, tuz kaynaklarına yakın-uzak olmaya ve RAA sisteminin aktif olup olmamasına göre değişiyor. Türkiye'de ise kişi başına 18 gram, ABD'de 10 gram kadar günlük tuz tüketildiğinin saptanmış. Bu ise çok yüksek bir miktar. Çünkü böbreklerimizin günlük tuz süzme kapasitesi cinsiyete, yaşa ve kişinin yapısal özelliklerine göre 5 gr ile 7 gr arasında. Fazla su tüketenlerde ve kristalize tuz tüketenlerde kapasite daha yüksek olabiliyor. Birçok kişi maalesef sofraya oturuyor ve daha yemeğin tadına bakmadan tuz katıyor. Yeteri kadar da su içmiyorsa ciddi sorunlar olabiliyor; hele de rafine tuz alıyorsa. Bu nedenle tüketilen tuz miktarının düşürülmesi öneriliyor. ABD'de FDA'nın tuz için önerisi ise günde gramın silme çay kaşığı kadar; tepeleme değil aşılmaması. Amerikan Kalp Topluluğunun sınırı ise gram. Ama maalesef her iki kuruluş da tuzun rafine edilmiş olup olmamasından hiç bahsetmiyor. Otoriteler 100 gram yiyecek içinde 500mg'dan fazla sodyum olmaması gerektiğini söylüyorlar. Ama salam ve sosis gibi işlenmiş et ürünlerinin 100 gramında 800mg kadar tuz var! Benim tuz tüketimi hakkındaki fikrim şöyle. Eğer rafine tuz tüketiyorsanız, günlük miktarı 1500-2000mg'a kadar kısıtlamanız uygun olur. Ama sağlığınız iyi ise, rafine edilmemiş tuz tüketimini 3000mg'a hata daha fazlasına kadar artırabilirsiniz. Bu arada günlük su tüketiminin 2 litreden daha az olmaması gerekiyor. Eğer fazla tuz almışsanız, tükettiğiniz su miktarını da artırın. Konjestif kalp yetersizliği ve böbrek yetersizliği gibi su ve tuz atılımını zorlaştıran hastalıklarda ise tuz tüketiminin ayarlanması hekimin gözetimi altında yapılmalı. Bence hasta bir kişinin sodyum ihtiyacını belirleyecek en iyi yol kan sodyum düzeyleri izlemek, ki alt sınırı 136mEq/L, üst sınırı ise 145mEq/L. İdeali seviyeyi 140 civarı. Eğer değerleriniz 145'in üzerinde ise daha az tuz tüketmelisiniz. Sodyum değeri düşük ya da alt sınıra yakın olan hastalarda hipertansiyonu düşürmek için kan sodyum düzeylerini düşürmek çok tehlikeli. Böbreküstü bezi yetersizliği ve kistik fibroz gibi tuz kaybettiren hastalıklarda ise olağandan daha fazla tuz tüketmek gerekiyor. Tuz kısıtlaması böbrekleri de tahrip edip hipertansiyona sebep olabiliyor. O nedenle çok dikkatli olmak lazım. Birçok yaşlı hastaya sıcak havalarda dışarı çıkmayın deniyor. Bu kişiler tuz kısıtlaması yapıyorlarsa bayılabiliyor ve kalp krizi geçirebiliyor. Hocam sole' denilen bir tuzlu su varmış. Çok faydalı diyorlar, doğru mu? Su ve kristal tuz karışımına sole deniyor. Sol Latincede güneş demek. Sole güneş ışığının sıvılaşmış halinden başka bir şey değil. Su tuzla birleştiğinde, tuzun pozitif iyonları suyun negatif iyonlarını sarıyor; suyun pozitif iyonları da tuzu negatif iyonlarını. Sonuçta iyonlar hidrolize oluyor. Bu süreç sırasında tuzun ve suyun geometrik yapısı değişiyor ve tamamen üç boyutlu yeni bir yapı oluşuyor. Elde edilen şey artık ne su, ne de tuz. Bu kristal yapı doğanın rezonans frekansına ve vibrasyon patternine aynen sahip. Hastalık halinde insanın bu enerji ve vibrasyona ihtiyacı var. Sole vücudun iletkenliğini artırıyor, vücut pH'sını alkali tarafa çeviriyor ve ağır metallerin eliminasyonuna yardımcı oluyor. Bu soleyi nasıl hazırlayabiliriz? 1 cam bardak ya da kap içine tuz kristallerini koyun. İçine su doldurun. 24 saat içinde tuzun eriyip erimediğine bakın. Eğer tuz erimediyse üzerine bir miktar daha su ekleyin. Eğer erimişse biraz kristal daha ekleyin. Sonunda belli bir sınıra gelince tuz artık doyacak ve artık erimeyecektir; işte bu %26 bir konsantrasyona denk geliyor. İşte sole dedikleri bu. Tuz artık aşırı doymuştur. Sole eriyiği azaldıkça üzerine tekrar kristal ve sukoyarak eksilen miktarı karşılamış olursunuz. Bu solüsyondan her sabah aç karnına 1 tatlı kaşığı alın ve bir bardak içme suyuyla inceltin ve içilir hale getirin. Gün boyunca 8-10 bardak su içmeyi de ihmal etmemek gerekiyor. Bu karışım çok yüksek dezenfektan etkisi olduğundan oda sıcaklığında bozulmadan uzun süre saklanabiliyor. Sole ile cilt temizliği de yapılıyormuş. Evet yapılıyor. Eğer daha pürüzsüz bir cilde kavuşmak isterseniz 50 mL yarım çay bardağı konsantre bir haldeki soleyi 1 lt. suda çözün. Pamuk tampona çözeltiyi emdirerek süzün ve yüzünüze koyun. Kurumaya bıraktıktan sonra duru suyla yüzünüzü yıkayın. Sırt ve dekolte bölgeleri için pamuklu bir beyaz gömleği bastırıp sıkın. Nemli bir şekilde giyinin, sonra kurumasını bekleyin. Kuruduktan sonra duru suyla bir duş yapın. Bu yöntem kaşıntılara ve böcek ya da sinek ısırıklarına da iyi geliyor. Tuzun insan sağlığında başka kullanım alanları var mı? Var tabii. Mesela tuzlu banyo suyu. Bir küvet su içinde kg kristal tuzu eritiyor ve ortalama sıcaklığı ortalama vücut sıcaklığına getiriyor ve bu suyun içinde en az 20 dakika yatıyorsunuz 11. Daha sonra duş alarak durulanmadan sadece havlu ile kurulanıyorsunuz. Bu suyun detoksife edici, nemlendirici, kaşıntıyı azaltıcı, yorgunluğu alıcı ve sakinleştirici bir etkisi var. Tıpkı deniz suyu gibi. %1'lik tuz eriyiği 1 silme çay kaşığı 1 gram tuz, 1 standard çay bardağı suyun 100mL içinde eritiliyor. Bu derişim fizyolojik serumunkine yakın. Bu suyu burnunuza çekip burun ve sinüslerinizi yıkayabilirsiniz. Aynı işlemi tahriş olmuş gözlerinize de uygulayabilirsiniz. Zaten eczanelerde satılan deniz suyu da bu hazırladığınız suyun aynısıdır. Üstelik çok daha ucuzdur. Bu eriyik ile gargara yaptığınızda boğaz ağrınızı azaltabilirsiniz. Bir de tuz lambaları var. Onlar süs olmak dışında ne işe yararlar? Tuz lambaları ve yararları kristal lambalar tuz kayasının benzersiz doğal biçimi ve kristal yapısını elde etmek için dikkatli bir şekilde elle oyulurlar. Kristal tuz lambalarımız eksi iyonlar üreterek havanın kalitesini arttırırlar 12. Tuzun titreşim frekansı aynı bizim bedenimizin frekansı gibi. Örneğin bizim beynimizin elektriğini ölçtüğümüzde 8 Hertz civarındadır, aynı frekansı kristal tuz lambaları da veriyor. Televizyon seyrederken 100 – 160 Hrtz. civarında frekanslara maruz kalıyorsunuz. Bu yüzden uzun süre televizyon seyrettiğimizde sinirli olmamız kaçınılmaz. Bedeniniz televizyon ve bilgisayarla doğal elektriğinin 20 misli frekansa maruz kalıyor. Bunların yaptığı tahribatı tuz lambaları ile azaltmak mümkün. Artık bugün sadece tuz kristalin yapısından dolayı radyasyonu nötralize etmek mümkün olduğunu biliyoruz. Örnek verirsek; atom çöpü olan radyasyon artıkları tuz depolarında saklanıyor. Bu da tuz'un sırrı, bu sır da onun geometrik şeklinde saklı Kaya tuzu doğal iyonlaştırıcıdır, bu yüzden lambaları eksi iyonlar hava vitaminleri üreterek etkili bir şekilde havanın kalitesini arttırmasıyla bu lambaların kullanımı günümüz ürün ve cihazlarının elektrik yüklü sisinden oluşan artı iyonların zararlı etkilerini de azaltır. Tıbbi bir cihaz olmamasına rağmen kristal tuz lambaları yorgunluğu, stresi, astım nöbetlerini, alerjileri, baş ağrılarını, cilt rahatsızlıklarını, havadaki nemi ve kokuyu hafifletmekle bilinirler ve rahat uyku ortamı lambaların birçok çeşidi tansiyonu,ruhsal ve psikolojik sorunları olan hasta lara yardımcı olurlar. Eksi iyonlar havayı şu unsurlardan temizler Toz, polen çim,yabani ot ve ağaç poleni, toz zerrecikleri, hayvan tüyleri, küflü sporlar, saman nezlesi, astım, hava arındırıcısı ve ferahlatıcısı, koku azaltıcı, duman, depresyon, kronik yorgunluk. Lambaların serin oldukları zaman bile yararlı etkileri var ama yandıklarında ürettikleri az miktardaki ısı daha fazla miktarda iyonu içine çeker. Piyasadaki birçok iyonlaştırıcı insan yapımı makineler iken, kristal tuz lambaları hava kalitesini arttırmak için doğa tarafından oluşturulmuş güzel, daha az masraflı, bakım gerektirmeyen bir alternatiftir. KAYNAKLAR 1. İnsanlığın Tuzlu Tarihi / Mark Kurlansky- Aykırı Yayıncılık İstanbul 2003 2. Wilson TW, Grim CE. Unnatural selection the history of the trans-Atlantic slave trade and blood pressure today. In Inikori JE, Engerman S, eds. The Atlantic Slave Trade Effects on Economics, Societies, and Peoples in Africa, the Americas, and Europe. Durham, NC Duke University Press; 1992339-359. 3. Alderman MH, Madhavan S, Cohen H, Sealey JE, Laragh JH. Low urinary sodium is associated with greater risk of myocardial infarction among treated hypertensive men. Hypertension. 1995;2561144-52. 4. Alderman MH, Cohen H, Madhavan S. Dietary sodium intake and mortality the National Health and Nutrition Examination Survey NHANES 1. Lancet 1998; 351 781-785. 5. Sandhu HS, Gilles E, DeVita MV, Panagopoulos G, Michelis MF. Hyponatremia associated with large-bone fracture in elderly patients. Int Urol Nephrol. 2009;413733-7. 6. Morris MJ, Na ES, Johnson AK. Salt craving the psychobiology of pathogenic sodium intake. Physiol Behav. 2008;945709-21. 7. Nihal Doğan. Rafine Tuz mu? Kaya Tuzu mu? 8. 9. Schrauzer GN, Shrestha KP, Flores-Arce MP. Lithium in scalp hair of adults, students and violent criminals. Effects of supplementation and evidence for interactions of lithium with Vitamin B and other trace elements. Biological Trace Element Research, 19922 161–76. 10. 11. 12. Son yıllarda tuz seçenekleri arttı... En revaçta olanları ise Himalaya ve kaya tuzu... Üstelik her ikisinin de klasik tuzdan üstün oldukları iddia ediliyor. Son yıllarda tuz seçenekleri arttı… En revaçta olanları ise Himalaya ve kaya tuzu… Üstelik her ikisinin de klasik tuzdan üstün oldukları iddia bu iddia ne kadar doğru? Hangi tuzu tüketmeliyiz?İşte bu konuda bilinmesi gerekenler…Hipertansiyon, kalp damar hastalıkları ve felçlerin en önemli önlenebilir nedenlerinden biridir. Hipertansiyonun en önemli risk faktörü ise aşırı tuz tüketimidir. Dünya Sağlık Örgütü 2010 yılında küresel ölümlerin yüzde 13'ünün hipertansiyona bağlı olarak geliştiğini, günlük tuz alımı ne kadar azaltılırsa, hipertansiyona bağlı felç ve kalp damar hastalıklarının o kadar çok azalacağını bildirmiştir. Dünya Sağlık Örgütü günde en fazla 5 gram tuz alımını önermektedir. Diyetle alınan tuzun kimyasal ismi sodyum klorürdür. Diyet tuzunun yüzde 60'ı klor, yüzde 40'ı ise sodyumdan oluşmaktadır. Günlük olarak tüketilen rafine tuz yüzde 97,5 sodyum klorür, yüzde 2,5 kadar iyot ve topaklaşmayı önleyen katkı maddesinden oluşmaktadır alüminyum hidroksit, kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat gibi. Türkiye tuz tüketiminde Japonya'dan sonra ikinci sıradadır ve ortalama günlük tuz tüketimi 15 gramdan fazladır ve bu değer önerilen miktarın 3 katından daha fazladır. En çok tartışılan konulardan biri olan tuzla ilgili İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk'in görüşlerini vücut için önemi nedir?Tuz vücut için gereklidir. İnsan kanında ve hücre sıvılarında belirli konsantrasyonda tuz olmalıdır. Besinlerin emilmesi ve hücrelere taşınması için tuz gereklidir. Suyun damar içinde tutulması, sinir iletileri ve kasların kasılması için de tuza ihtiyaç vardır. Tuz ayrıca besinlerin hücre içine girişini kolaylaştırır. Bu nedenle günde 3-5 gram tuza ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç için dışardan tuz alınmasına gerek yoktur. Başta sebze, meyve, tahıl, baklagiller ve kuruyemişler olmak üzere bitkisel besinlerde ihtiyaca yetecek kadar tuz hangi hastalıklara yol açar?Fazla tuz hipertansiyona, böbrek yetersizliğine, kalp krizine ve felçlere yol açmaktadır. Tuz fazlalığının mide kanserlerine eğilim yarattığı, mideyi tahriş ettiği, midede helikobacter pylori enfeksiyonlarının sıklığını ve ağırlığını arttırdığı bilinmektedir. Tuz fazlalığı ayrıca kemik erimesi osteoporoz ve insülin direncine neden olabilmektedir. İnsülin direncinin sonucu ise obezite ve şeker tuzların kaynağı nedir?Tuz, su içinde erir. Suların kuruması sonucu arda kalan, suda çözünmüş bütün maddeler bir arada tuzu oluşturur. Bu tortunun içinde başta sodyum ve klor olmak üzere 84 mineral ve element, kil ve diğer yabancı maddeler bulunur. Doğadaki bütün tuzların kaynağı denizlerdir. Deniz tuzu, deniz sularının buharlaşmasıyla elde edilir. Kaya tuzu ise toprak altındaki mağaralardan çıkarılmaktadır. Deniz ve göller, endüstri ve kanalizasyon sistemleri ile kirlendiği için başta arsenik, ağır metaller, istenmeyen yabancı maddeler içerebilir. En temiz tuz kaynağının kaya tuzu olduğu bilinmektedir. Kaya tuzları milyonlarca yıl önce doğanın tertemiz olduğu zamanlarda gıdalarda bol miktarda bulunur?Dünyadaki tuz üretiminin yüzde 93 kadarı endüstride kullanılmaktadır. Plastik, soda ve temizlik sektöründe deterjanlar, yumuşatıcılar, cilalar bol miktarda tuz kullanılmaktadır. Endüstri dışında işlenmiş gıdalarda bol miktarda tuz bulunmaktadır. Tuz oldukça iyi bir mikrop öldürücüdür, kokuşma yapan bakterilerin yaşamasını önler. Ayrıca iyi bir stabilizatör ve tat verici etkiye sahiptir. İşlenmiş et ürünleri, soda, şalgam suyu, domates suyu, hazır ayran, işlenmiş kuru yemişler, cips ve krakerler bol miktarda tuz ihtiva tuzunun ne farkı vardır?Himalaya tuzu da aslında bir tür kaya tuzudur. Pakistan'ın Karakurum bölgesinde çıkmaktadır. Rengi içinde barındırdığı demir oksitten dolayı pembedir. Rafine olmamış Himalaya tuzunda yüzde 85 kadar sodyum klorür, yüzde 15 kadar mineral, element ve diğer katkı maddeleri vardır. Oldukça istismar edilen bir tuzdur. Çok pahalıya satılmaktadır. Rafine olmamış kaya tuzundan farklı değildir, mucize yaratması demir içerdiği için zararlı bile tuzu nedir?Yeraltından katı halde elde edilen tuzlar kaya tuzlarıdır. Türkiye'de Çankırı ilimizde bol miktarda kaya tuzu mağaraları bulunmaktadır. Kaya tuzları yaklaşık 250 milyon yıl önce oluşmaya başlamıştır. Tuz mağaralarında çevre kirliliği söz konusu değildir. Kaya tuzunun içeriği madenden madene değişmektedir. Kaya tuzundaki yabancı maddeler ve kil tuza değişik renkler vermektedir. Kaya tuzunun mineral bakımından zengin, kimyasal içermeyen, doğal bir tuz olduğu söylenmektedir. Yapılan ölçümlerde kaya tuzunda da yüzde 95-97 oranında sodyum klorür bulunduğu anlaşılmıştır. Yani kaya tuzunun da çok büyük bir kısmı sodyum klorürdür. Ayrıca magnezyum, kalsiyum, demir, çinko, potasyum, bakır gibi mineraller çok az miktarda azaltma yollarıMasadan tuzluğu uzaklaştırın. Tuz yerine baharat harmanları yapın. Baharat ve maydanoz, nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi aroma sağlayıcıları tuz yerine tercih edin. Tuzsuz ekmek tüketin. Pişirilen yemeklere daha az tuz ekleyin. Zeytin ve peyniri akşamdan suda bekletin. Yemeklere daha az salça ekleyin. Konservelerden uzak durun. Turşu tüketimini abartmayın ve yıkamadan yemeyin. Etiket okuma alışkanlığı kazanın. Ürünlerin sodyum miktarına bakın. İşlenmiş ürün kullanmayın. Bulyon yerine et suyunu kendiniz yapın. Hazır çorbalar yerine ev yapımı çorbalar tercih edin. Cips yerine fırınlamış bol baharatı patates tüketin. Satın aldığınız gıdaların ve maden suları gibi içeceklerin sodyum içeriğini etiketinden kontrol uzak durmalı?Sadece hastaların değil, herkesin tuz tüketimini azaltmasında yarar var. Vücudumuza gereken tuzu zaten doğal besinlerle karşılayabilecek durumdayız. Hipertansiyon hastalarının tuz tüketimini özellikle azaltmaları gerekir. Bu kişiler için önerilen günlük toplam tuz miktarı en fazla 3 gramdır. Kronik böbrek hastalığı olanların bir kısmında idrarla tuz kaybı olabilir; doktora danışmalarında yarar var. Ancak idrar miktarı azalmış, üresi yükselmiş veya diyaliz gereksinimi olan böbrek hastalarının tuzsuz beslenmeleri gerekir. Kalp yetersizliği olan hastaların tuzsuz beslenmeleri tuzunun her derde deva olduğu doğru mu?Kaya tuzunun büyük bir kısmı sodyum klorürdür. Bunun dışında içinde 84 ayrı mineral ve element olduğu söylenmektedir. Bu bilginin teyit edildiği herhangi bir çalışma söz konusu değildir. Bir şeyin doğal olması sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Sağlık Bakanlığı yetkilileri kaya tuzunda atom bombası yapımında kullanılan plütonyum, talyum ve radyum gibi istenmeyen radyoaktif elementlerin bulunabileceğini bildirmişlerdir. Ayrıca 84 adet olduğu söylenen elementlerden sadece 10 kadarının çok az miktarlarda olduğu bildirilmektedir. Tuz sonuçta tuzdur, fazlası kesinlikle sağlığa zararlıdır. Sodyum klorür dışında var olduğu söylenen elementler ise çok çok az miktardadır. Örneğin günde 3500 mg potasyum alınması gerekir. Kaya tuzunda potasyum oranı en fazla yüzde 1 kadardır. Bu hesaba göre potasyum ihtiyacını karşılamak için günde 350 gram kaya tuzu tüketmek gerekir. Bunun dışında kaya tuzu mağaraları dünyanın birçok yerinde solunum yolu hastalıkları ve alerjik hastalıkları için hastane gibi kullanılmaktadır. Kaya tuzlarının inhale edilmesiyle sağlığa yararlı etkilerin ortaya çıkması mümkün gibi gözükmektedir. Kaya tuzu işlenmemiş, rafine edilmemiş bir tuzdur, içindekilerden emin olunamaz.

tuzlu su içmek kusturur mu