Vesvese Duası Okunuşu ve Anlamı وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُبِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطيِنِ وَا َعُوذ بِك رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونَ “Ve kul: Rabbi,eûzû bike min hemezâti’ş-şeyâtin.Ve eûzû bike rabbi en yahdurûn.” (mü’minun,23/97-98) ANLAMI:“Deki:Ya Rabbi,Şeytanların vesveselerinden,onların yanımda 97. De ki: "Ey Rabbim! 98. "Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." 99, 100. Kad eflehal mü'minun: 2. Ellezıne hüm fı salatihim haşiun: 3. Müminûn Sûresi. Mekke döneminde nâzil olmuştur. 118 âyettir. 97. Kadir Suresi 98. Beyyine Suresi 99. Zilzal Suresi 100. Adiyat Suresi 101. Karia Suresi KURAN AYETLERİNDEN TERKİP EDİLMİŞ ÇOK ETKİLİ BİR KORUNMA YÖNTEMİ Okunuşu:.“Rabbî enniy messeniyeş şeytanu binusbin ve azaba. Rabbî euzü bike min hemezatiş şeyâtıyni ve euzü bike rabbî en yahdurun. Ve hıfzan min külli şeytanin marid.” (Sad: 41 – Mü’minun: 97-98 – Saffat: 7) Anlamı: “Rabbim şeytan bana sıkıntı veriyor ve işkence yapıyor. Rabbim Hukuknefis mü-cadelesinde başarıya ulaşabilmek için, önce nefsi yenmek gerekir. Hakka ve hukuka riâyet eden bir kul olarak yaşamanın yolu huku- kun önünde ki bu engeli aşmaktan geçer.142 Fast Money. Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla1. Mü’minler muhakkak felâh bulmuş umduklarına ermişler Onlar, namazlarında huşû içinde kalbi ve bedeniyle tam teslimiyet halindedirler. 3. Onlar, boş söz ve işlerden yüz çevirirler. 4. Onlar, zekât vazifesini îfâ Onlar, edep yerlerini/iffetlerini Sadece eşleri veya ellerinin sahip oldukları kendi cariyeleri ile münasebet kurarlar. Çünkü onlar bundan dolayı kınanmazlar. 7. Kim bu helal olandan ötesini isterse, işte onlar haddi Onlar o mü’minler ki emanetlerine ve ahitlerine riayet Onlar ki namazlarını vaktinde ve gereğince kılmaya devam ederler.“Ben inandım” diyenlerin umduklarına kavuşması kendi ölçülerine göre değil ancak bu ve benzeri âyetlerde belirtilen özellikleri taşımakla gerçekleşir.10-11. İşte onlar, vâris olanların ta kendileridir. Onlar cennetlerin en yücesi Firdevs’e vâris olacaklardır ki bu mirasçılar, orada ebedî Andolsun ki biz, ilk insanı çamurdan süzülmüş bir özden Sonra onun neslini, ondaki bir nutfe yani sperma ile yumurtayı aşılamış olarak sağlam ve emin bir yer olan rahime Sonra rahimde o nutfeyi zigotu bir “alaka” yaptık; derken, o “alaka”yı da bir “mudga”ya, “mudga”yı da kemiklere çevirdik, o kemiklere de et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir varlık yaptık. Varlıkları yaratıp şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir! 15. Sonra siz bunun ardından şüphesiz Sonra siz kıyamet gününde mutlaka Andolsun ki üstünüzde yedi yol ve yedi tabaka gök yarattık. Biz yaratma işinden gafil değiliz. Müfessirlerin çoğu âyetteki “yedi yol”u yedi kat gök veya göğün katmanları olarak yorumlamışlardır. Elmalılı da bunu, insanları kuşatan yedi idrak yolu olarak anlıyor ki bunlar, beş duyu ile akıl ve vahiy yollarıdır.18. Gökten suyu bir ölçü dâhilinde indirdik de onu yerde faydası için biz durdurduk. Şüphesiz biz onu gidermeye de İşte onunla size hurma bahçeleri, üzüm bağları meydana getirdik. Bu bahçelerde sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz. 20. Yine onunla Tûr-ı Sînâ’da yetişen bir zeytin ağacı yarattık ki meyvesi yiyenler için hem yağ hem de katık olarak zeytin Sağmal hayvanlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Karınlarının içindekinden size süt içiririz. Onlarda sizin için daha nice faydalar vardır, hem de onlardan yersiniz. 22. Hem onların hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız. 23. Andolsun ki Nuh’u, kavmine gönderdik de onlara “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Hâlâ emrine uygun yaşamaz/azabından sakınmaz mısınız?” Kavminden ileri gelen inkârcılar da dedi ki “Bu Nuh sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah peygamber göndermek isteseydi elbette melekleri indirirdi. Nitekim biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.” 25. “O kendisinde delilik bulunan birinden başkası değildir. Bu yüzden onu bir zamana kadar gözetleyin.”26. Nuh “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.” Biz ona vahyettik ki “Bizim nezaretimizde ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynadığı yeryüzünde suların kaynayıp fışkırdığı zaman ona, hayvanların her birinden erkek ve dişi birer çift ile aile halkını koy. Yalnız onlardan aleyhine söz geçmiş kendileri cezayı hak etmiş kimseler hariçtir. O zulmedenler hakkında onları kurtarmak için sakın bana başvurma! Çünkü onlar boğulmayı hak etmişlerdir!”28. Artık sen ve beraberindekiler gemiye çıkıp yerleşince “Bizi o zalimler kâfirler güruhundan kurtaran Allah’a hamdolsun.” Yine de ki “Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen yere indirenlerin en hayırlısısın.”30. Doğrusu bu Nuh kıssasında nice ibretler vardır. Biz insanları elbette imtihan Sonra onların ardından diğer bir nesil olan Âd kavmini var Onların içinde de kendilerinden bir peygamber olan Hûd’u gönderdik. “Allah’a kulluk edin, sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun azabından sakınmaz mısınız?” dedi.33. Kendilerine dünya hayatında refah verdiğimiz halde, kâfir olan ve âhirete kavuşmayı yalanlayan kavminden ileri gelenler şöyle dediler “Bu sizin gibi bir insandan başkası değildir. Baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, içtiklerinizden içiyor.”34. “Eğer kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde siz kesinlikle ziyana uğrayan âciz kimselersiniz demektir.”35. “Siz öldüğünüz, toprak ve kemikler haline geldiğiniz zaman, gerçekten sizin kabirlerden çıkarılmış olacağınızı diriltileceğinizi mi size vaadediyor ve sizi bununla mı korkutuyor?”36. “O tehdit edildiğiniz öldükten sonra dirilmenin gerçek olması ne kadar, hem de ne kadar uzak!37. “Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Kimimiz ölürüz kimimiz de yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek de değiliz.”38. “O, Allah’a karşı yalan uyduran bir adamdan başkası değildir. Biz ona inanan kimseler de değiliz.”39. Peygamber “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.” Allah “Onlar çok geçmeden elbette pişman olacaklar.” Derken, onları o korkunç çığlık yakalayıverdi. Böylece onları sel sularının taşıdığı çer çöp haline getirdik. Artık defolup gitsin böylesi zalim kavim!42. Sonra, onların ardından başka başka nesiller ve ümmetler yaratıp Hiçbir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de onu Biz ümmetlere peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Hangi ümmete peygamber geldiyse onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca helak edip gönderdik ve onları ibretlik hikayeler yaptık. Artık iman etmeyen kavim uzak olsun. Onların canı cehenneme!Allah’a iman etmemek, O’nu yok sayarak yaşamak veya peygamberinin getirdiklerini yalanlamak ve onlardan yüz çevirmek, mülkünde ve hâkimiyetinde yaşadığımız yüce Allah’a bir başkaldırıdır. Bunun cezası da, verdiği mühlet bitince, çeşitli devirlerde insanların başına gelmiştir.45-46. Sonra Musa’yı ve kardeşi Harun’u, mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelen yandaşlarına gönderdik. Ama onlar büyüklük tasladılar iman etmeyi kibirlerine yediremediler. Zaten kibirlenen ve dik başlı bir toplum idiler.Allah’a iman; O’na teslim olma ve O’nun buyruğunun öne geçmesi demektir ki böyle bir iman Firavun ve yandaşlarının işine gelmezdi.47. “Kavimleri olan İsrâiloğulları bize kölelik ederlerken, şimdi bizim gibi iki insana mı iman edeceğiz?” Onları yalanladılar ve helak edilenler güruhuna dahil Andolsun ki biz Musa’ya, belki kavmi doğru yolu bulur diye Kitab’ı Tevrat’ı Meryem’in oğlunu ve annesini de kudretimize işaret eden birer ibret vesilesi yaptık ve onları oturmaya uygun, akar suyu olan bir tepede Ey Resûller! Temiz/helal şeylerden yiyin, sâlih amel işleyin. Çünkü ben yaptıklarınızı hakkıyla Muhakkak ki bu sizin ümmetiniz dininiz, bir tek ümmet bir tek din/İslâm’dır. Ben de sizin Rabbinizim. O halde emirlerime uygun yaşayıp azabımdan Ancak onlar saparak din işlerinde, gruplar halinde aralarında parçalandılar. Her grup ellerinde bulunanla kendilerine pay çıkararak övünüp Sen onları, bir vakte kadar cehâlet ve sapıklıkları içinde bırak. 55-56. Kendilerine mal ve evlat verirken, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır! Onlar işin farkına varamıyorlar. 57-58-59. Buna karşı, Rablerinin sevgisini kaybetme korkusundan titreyenler, Rablerinin âyetlerine gerçek anlamda inananlar, Rablerine hiçbir ortak koşmayanlar…60-61. Ve kalpleri, Rablerine döneceklerinden titreyerek, vereceklerini esirgemeden verenler/yapmaları gerekeni yapanlar var ya, işte onlar, hayırlı işlerde koşuşurlar ve bu uğurda yarış ederler.Yüce Allah’ın huzuruna mahcup olarak varmaktan kalpleri ürperenler ve O’nun azabından korkanlar, O’na kulluk ederler, O’nun yolunda infak ederler 76/8-12. Sâlih sevaplı işlerde bulunurlar, dindarlıklarıyla övünmez, kendilerini beğenmezler. Bu âyetin böylece somut bir tatbikçisi olan Hz. Ömer vefat etmeden önce, “Rabbimin azabından değil, O’na mahcup varmaktan korkuyorum.” demiştir. Hasan-ı Basrî hazretleri de güzel bir ifadeyle, “Mü’min Allah’a itaat eder ama yine de korkar; münâfık ise hem Allah’a ve emirlerine baş kaldırır hem de O’ndan korkmaz.” demiştir. [bk. Mevdûdî, III, 385]62. Biz hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Katımızda, gerçeği söyleyen ve kulların yaptıkları yazılı bulunan bir kitap vardır. Onlar haksızlığa Fakat o kâfir olanların kalpleri bu hususta cehâlet ve gaflet içindedir. Onların bundan bu şirk ve küfürden başka birtakım kötü işleri daha vardır ki hep onlar için En nihayet onların varlıklı ve şımarık olanlarını azap ile kıskıvrak yakaladığımız zaman, hemen feryat Bugün artık feryat edip sızlanmayın. Çünkü siz, bizim tarafımızdan yardıma mazhar Size âyetlerimiz okunuyordu da, ona Kur’an’a karşı büyüklük taslayarak gerisin geriye dönüyor, geceleyin de Kâbe’nin etrafında toplanarak saçma sapan Peki onlar hâlâ o sözü Kur’an’ı düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, evvelki atalarına gelmeyen bir kitap veya azap görmeyeceklerine dair güvence gibi bir şey mi geldi?69. Yoksa peygamberlerini doğruluğu ve güzel ahlâkı ile hâlâ tanımadılar da, bu yüzden mi onu inkâr etmektedirler?70. Yoksa “Onda bir delilik var.” mı diyorlar? Hayır! O, onlara hakkı getirdi. Ne var ki onların çoğu, haktan Eğer gerçekler, onların batıl arzularına uysa onlara göre olsa idi gökler, yer ve onların içinde bulunan kimselerin düzeni mutlaka bozulup helake giderdi. Hayır! Biz onlara Kur’an ile şan ve şereflerini ise o şan ve şerefleri olan Kur’an’dan yüz çevirmektedirler!Kur’an’ı rehber edinen ve onun yolunu takip eden pek çok millet, cihânın en büyük ümmetlerinden olma şerefine ulaşmıştır.72. Ey Resûlüm! Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun da sanki onun için kabul etmiyorlar? Rabbinin vereceği karşılık, çok daha değerlidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. 73. Şüphesiz sen onları elbette doğru bir yol olan İslâm’a Ama âhirete inanmayanlar gerçekten ısrarla bu doğru yoldan sapmakta küfrü, şirki, tâğûtî ve câhilî hayatı istemekte Şâyet biz onlara acıyıp da kendilerindeki sıkıntıyı giderseydik, yine şaşkın bir halde dolaşıp yaratıcıyı hiçe sayan azgınlıklarında/isyanlarında ısrar Andolsun ki biz onları evvelce çeşitli azaplar ile yakalamıştık. Yine de onlar, uslanıp Rablerine boyun eğmediler ve yalvarıp Nihayet, azabı çetin bir kapı açtığımız zaman birdenbire onlar, bu durum karşısında ümitsiz ve şaşkın Sizin için duymayı sağlayan kulakları, görmeyi sağlayan gözleri ve düşünmeyi sağlayan gönülleri yaratan O’dur. Halbuki siz ne kadar az şükrediyorsunuz!79. Sizi yeryüzünde yaratıp türeten O’dur ve ancak O’nun huzuruna Yaşatan da öldüren de O’dur. Gecenin, gündüzün değişmesi O’nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?81. Hayır! Fakat onlar da yine evvelkilerin dediği gibisini dediler82. “Öldüğümüz ve toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?” dediler. 83. “Andolsun ki biz ve daha önce de atalarımız bununla tehdit edildik. Bu, evvelkilerin masallarından başkası değildir.” dediler84. Resûlüm! Onlara de ki “Eğer biliyorsanız söyleyin bana o yeryüzü ve içinde bulunanlar kimindir?”85. “Allah’ındır.” diyecekler. “O halde O’na itaati düşünmüyor musunuz?” Yine sor “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” “Hepsi Allah’ındır.” diyecekler. “O halde O’na karşı gelmekten korkup da emrine uymaz mısınız?” “Biliyorsanız söyleyin, her şeyin mülkü ve idaresi elinde olan ve O daima koruyan, kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir?” diye sor. 89. Yine “Allah’ındır.” diyecekler. “O halde nasıl büyülenip de yüz çeviriyorsunuz?” de.Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde görüldüğü gibi müşrikler de Allah’ı kabul ediyorlardı. Fakat Mekkeliler buna rağmen önemli bir işe başlamadan veya şehir devletine ait bir tören ve merasimden önce ya da bir yolculuktan dönünce en büyük put olan Hubel’i ziyaret ederek bağlılık ifadesi olan saygılarını gösterirlerdi. Aynı zamanda yukarıda 82-83. âyetlerde görüldüğü üzere, Hz. Peygamber’in peygamberliğine, onun tebliğ ettiği Kur’an’a inanmıyor, bunları ciddiye almıyor, âhireti de inkâr ediyorlardı. [bk. Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Beyan Yayınları, 1995, I, 110]90. Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik. Onlar ise kesinlikle Allah, asla çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka bir ilâh da yoktur. Olsaydı o takdirde her ilâh kendi yarattığını alıp götürür ve onlar birbirlerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah onların yakıştırdıklarından ve noksanlıklardan Görünmeyeni ve görüneni bilen Allah, onların ortak koştuklarından ilâhlaştırdıkları putlarından ve putlaştırıp bağlılık gösterdiklerinden De ki “Ey Rabbim! Eğer onların tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksen, Rabbim beni o zalimler güruhu içerisinde bırakma!”95. Resûlüm! Biz, onları tehdit ettiğimiz azabı sana göstermeye elbette Fakat, yine de sen, kötülüğü en güzel olan şeyle sav. Biz onların uydurup yakıştıracakları şeyleri en iyi Ve de ki “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden telkinlerinden sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım.”99-100. Nihayet o müşrik olanlardan birine ölüm geldiği kötü ameli ve sonucu kendisine gösterildiği zaman diyecek ki “Rabbim! Dünyaya beni geri döndürünüz, tâki ben, terk edip geldiğim o yerde artık iyi/sevaplı iş yapayım.” Hayır! Bu onun söylediği boş laftan ibarettir. Artık kıyamette tekrar dirilecekleri güne kadar önlerinde bir engel vardır rûhen de bedenen de başka bir şekilde dünyaya geri dönemezler. Âyetteki “berzah”, engel demek olup ölümle başlayan, yeniden dirilmeye kadar süren zamanı ifade eder. Berzah âleminde insanlar bir tür hayat sahibidir. İnsan kabirde rûhen hisseder, sıkıntı çeker, sevinir ve üzülür. Ya mutlu bir hayat sürer yahut da Firavun’da olduğu gibi kıyamete kadar her gün sabah akşam ateşe arz edilir 40/46. İnkârcılara, âsî mü’minlere kabir azabı vardır. Bu hususta Resûlullah sas., “Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurmuştur.101. Sûr’a üfürüldüğü zaman aralarında bağlandıkları soylar artık yoktur ve birbirlerinin hallerini de Artık kimlerin sevapça tartıları ağır gelirse, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, kendilerine yazık edenlerden olup cehennemde ebedî kalacaklardır. 104. Cehennemde ateş yüzlerine çarpıp kavurur da orada dişleri sırıtır halde kalırlar. 105. “Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalan sayardınız değil mi?”106. Derler ki “Ey Rabbimiz! Bedbahtlığımız bizi yendi, biz de yoldan sapan bir toplum olduk.”107. “Ey Rabbimiz! Bizi buradan ateşten çıkar. Eğer bir daha Kur’an’dan ayrılıp sapıklığa dönersek, işte o zaman kesinlikle zalimleriz demektir.”108-109-110-111. Allah buyurur ki “Kesin sesinizi! Artık bana karşı konuşmayın. Çünkü kullarımdan bir zümre Ey Rabbimiz! İman ettik, bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.’ dediklerinde onları alaya alırdınız. Öyle ki bu iş, beni yâdetmeyi bile size unutturdu da işiniz, inandığını yaşamak isteyenlerle uğraşmak oldu ve siz onlara gülüp durdunuz. Bugün ben, o mü’minlere sabrettiklerinin karşılığını verdim. Şüphesiz ki onlar, kurtulup murada erenlerin ta kendileridir.”112. Allah cehennemliklere yine buyurdu “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?”113. Onlar “Bir gün yahut günün bir kısmı kadar kaldık, tam olarak sayan meleklere sor sayacak halimiz kalmadı.” derler. 114. Bunun üzerine Allah buyurur “Buraya nisbetle elbette ancak pek az kaldınız. Keşke önceden bilseydiniz dünyaya tapmaz, isyankâr yaşamazdınız.”115. “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize hakikaten döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” Âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere insan başıboş/sorumsuz içgüdüsüyle hareket eden bir varlık olarak değil, düşünce, akıl ve irade sahibi bir varlık olarak yaratılmıştır. Varlığını, gaye ve sorumluluğunu bildiği ölçüde nitelik bakımından diğer canlılardan ayrılmaya başlar. Böylece hayvansal müştereklikten yükselerek, nitelikçe “insanlaşan” insan kendini ve Yaradan’ını tanıdığı gibi, O’nun gözetim ve denetimi altında olduğunu ve tekrar O’na döneceğini de bilir. Başıboş yaratılmamış insanın, elbette hak ve özgürlükleri vardır. İnsanın hak ve özgürlükleri İslâm’a göre, yalnız diğerinin sınırında değil, aynı zamanda Allah’ın ve Peygamber’in koyduğu yasak sınırında biter. Allah’a gerçekten inanan kimse, hem O’na saygı duyarak hem de ceza vermesinden korkarak, O’nun sınırını çiğnemez. Artık böyle bir insan, hem Yaradan Rabb’ine hem de yaratılanlara karşı görevlerini aksatmadan tam olarak yerine getirmeye çalışır. Böylece hem kendine hem başkasına zarar vermez. 116. Gerçek hükümran olan Allah pek yücedir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, yüce Arş’ın Kim Allah ile beraber, kendisi hakkında hiçbir delil bulunmayan başka bir ilâha tapar Allah yerine ona bağlanırsa, işte onun görülecek hesabı, ancak Rabbinin yanındadır. İnkârcılar elbette umduklarına kavuşup kurtulamazlar. 118. De ki “Ey Rabbim! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.” Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Ve e’ûżu bike rabbi en yahdurûniVe sana sığınırım Rabbim, onların yanımda bulunmalarından. “Ve onların şeytanlaşmış insanların Benim yanımda bulunmalarından ve huzurumu bozmalarından da Sana sığınırım Rabbim.”Rabbim! Onların bana yaklaşmalarından da, sana sığınıyorum.“Onların bütün işlerinde yanımda bulunup bana musallat olmalarından, kötülük etmelerinden de sana sığınırım, Rabbim!”Ve onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim!."'Ve onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim.'Rabbim, onların huzurumda bulunmalarından sana sığınırım.”Ve ey Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım.”“Tanrım! Yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”Onların yanımda bulunmasından, Tanrım sana sığınırım!»Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım!” Bkz. 7/200, 41/3697, 98. Di ki "Yâ Rabbî şeytânın ilkââtından sana sığınırım, bana kadar gelememesi içün sana sığınırım.""Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım."“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım, Rabbim!"Yanımda bulunmalarından sana sığınırım, Rabbim."Onların yanımda bulunmalarından da sana sana sığınırım rabbım! huzuruma gelmelerinden“Rabbim! Benimle yakınlık kurmalarından Sana sığınırım.”Rabbim, onların huzuurumda bulunmalarından sana sığınırım».“Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından dahi sana sığınırım.”“Rabbim! Onların benim yanımda olmalarından da sana sığınıyorum.”Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım."Yâ Rab! Onların yanımda bulunmasından da sana sığınırım.“Ey Rabbim! Onların benim yanımda hazır bulunmalarından da Sana sığınırım.”“Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim!”“Ve onların aramıza sızmasından ve çevremde bulunmasından yine sana sığınırım, ey Rabb’im!”“Onların yanımda bulunmalarından da, rabbim, sana sığınırım”.Onların yanıma sokulmalarından da sana sığınırım. " diye yalvar."Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından sana sığınırım." Rabbim! Onların bana yaklaşmalarından da sana sığınıyorum.” [*]Benzer mesajlar Arâf 7200; Nahl 1698; Fussilet 41 “Ey Rabbim! Onların Bana yaklaşmalarından da sana sığınırım.” de.Rabbim, onların bana yaklaşmalarından da Sana sığınıyorum!”Onların benim yanımda bulunup beni kuşatmalarından da sana sığınırım Rabbim! 18/27, 51/50Onların bana yaklaşmalarından da Rabbim, sana sığınırım!”[²⁹⁵³][2953] Lafzen “yaklaşmalarından..” Şeytansı güçler insana, eşyaya ve olaylara bakışta şeytanî bir yaklaşım’ empoze etmek amacıyla yaklaşırlar’. Şey... Devamı..Ve Yarabbi! Sana sığınırım, onların huzuruma gelmelerinden.»97, 98. Sen de ki “Ya Rabbî! Şeytanların vesveselerinden, onların yanımda bulunmalarından Sana sığınırım! ”Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Yâ Rabbî! Onların benimle berâber olmalarından sana ilticâ yanımda olmalarından da sana sığınırım.”Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim!“Onların yanımda bulunmasından da Sana sığınırım.”"Onların, başıma üşüşmelerinden de sana sığınırım Rabbim!"97-98. daħı eyit ay çalabum! śıġunurın saña vesveselerinden dįvlerüñ; daħı śıġınurın iy çalabum ḥāżır saña ṣıġınur‐men anlar baña yaḳın yanımda olmalarından işlərimə xələl qatmalarından Sənə pənah gətirirəm, ey Rəbbim!”And I seek refuge in Thee, my Lord, lest they be present with me,"And I seek refuge with Thee O my Lord! lest they should come near me." TEFSİR Bu âyetler, Resûlullah şeytanların vesvesesinden, günaha tahriklerinden, yanına girmelerinden ve huzurunda bulunmalarından Allah’a sığınmasını emretmektedir. Burada ya şeytanların bizzat Efendimiz vesvese vermeleri veya ayartmış oldukları kimselerin gelip Allah Resûlü rahatsız etmeleri kastedilmiştir. Bu sebeple Efendimiz şeytanların şerrinden Allah’a sığınırdı. Kendisi ismet sıfatına sahip olmakla birlikte, hem mânevî derecesinin yükselmesi, hem de ümmetine örnek olması için böyle yapardı. Hasen Basrî naklettiğine göre“Resûlullah namaza başlarken üç defa لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ Lâ ilâhe illallahÜç defa اَللّٰهُ اَكْبَرُ Allahu ekber ve ardındanاَللّٰهُمَّ اِنّ۪ى اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِ مِنْ هَمْزِهَا وَنَفَثِهَا وَنَفْخِهَا وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِAllahumme innî eûzü bike min hemezâtiş şeyâtîn min hemzihâ ve nefesihâ ve nefhihâ ve eûzü bike rabbi en yehdurûnAllahım! Şeytanların vesvese ve kışkırtmasından, tahrik etmesinden, tükürmesinden ve üfürmesinden sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım»…” derdi. Ebû Dâvûd, Salât 121; İbn Mâce, İkame 2Rivayet edilir ki bir kimse kendisini uyku tutmamasından şikayet etti. Bunun üzerine Peygamberimiz ona “Uyumak istediğin zaman şöyle deاَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّامَّاتِ مِنْ غَضَبِه۪ وَعِقَابِه۪ وَمِنْ شَرِّ عِبَادِه۪ وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِ وَاَنْ يَحْضُرُونِ Eûzü bi kelimâtillâhit tâmmeti min gadabihî ve ıkâbihî ve min şerri ibâdihî ve min hemezâtiş şeyâtîni ve en yehdurûnAllah’ın gazabından, cezalandırmasından, kullarının şerrinden, şeytanların tahriklerinden ve yanımda bulunmalarından Allah’ın tam kelimelerine sığınırım» buyurdu. Ebû Dâvûd, Tıb 19; Tirmizî, Deavât 94Hadis-i şerifte geçen “Allah’ın tam kelimeleri”inden maksat, peygamberlerine indirdiği kitapları veya izzet ve kudret gibi Allah’ın sıfatlarıdır. Bunlar, eksiklikten beri olup Allah Teâlâ’dan ayrı düşünülemeyeceği için de “tam” olarak inancıyla, ibâdetiyle, duasıyla ölüm gelmeden önce âhiret için gerekli hazırlığını yapmalıdır. Çünkü ecel gelince artık tekrar geri dönüş imkânı kalmayacaktır Kaynak Ömer Çelik Tefsiri Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor Müminûn 1 Mealleri Karşılaştır Kad eflehal mu’minunmu’minune. بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ قَدْ أَفْلَحَ ٱلْمُؤْمِنُونَ Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Müminûn 2 Mealleri Karşılaştır Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûnhâşiûne. ٱلَّذِينَ هُمْ فِى صَلَاتِهِمْ خَٰشِعُونَ Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Müminûn 3 Mealleri Karşılaştır Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûnmu’ridûne. وَٱلَّذِينَ هُمْ عَنِ ٱللَّغْوِ مُعْرِضُونَ Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Müminûn 6 Mealleri Karşılaştır İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmînmelûmîne. إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Müminûn 7 Mealleri Karşılaştır Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûnâdûne. فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. Müminûn 8 Mealleri Karşılaştır Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûnrâûne. وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler. Müminûn 9 Mealleri Karşılaştır Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûnyuhâfızûne. وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمْ يُحَافِظُونَ Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler. Müminûn 11 Mealleri Karşılaştır Ellezîne yerisûnel firdevsfirdevse, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَٰلِدُونَ Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Müminûn 12 Mealleri Karşılaştır Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîntînin. وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَٰنَ مِن سُلَٰلَةٍ مِّن طِينٍ Andolsun, biz insanı, çamurdan süzülmüş bir özden yarattık. Müminûn 13 Mealleri Karşılaştır Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekînmekînin. ثُمَّ جَعَلْنَٰهُ نُطْفَةً فِى قَرَارٍ مَّكِينٍ Sonra onu az bir su meni hâlinde sağlam bir karargâha ana rahmine yerleştirdik. Müminûn 14 Mealleri Karşılaştır Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe´nâhu halkan âharâhara, fe tebârekallâhu ahsenul hâlikînhâlikîne. ثُمَّ خَلَقْنَا ٱلنُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا ٱلْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا ٱلْمُضْغَةَ عِظَٰمًا فَكَسَوْنَا ٱلْعِظَٰمَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَٰهُ خَلْقًا ءَاخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ ٱللَّهُ أَحْسَنُ ٱلْخَٰلِقِينَ Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! Müminûn 15 Mealleri Karşılaştır Summe innekum ba´de zâlike le meyyitûnmeyyitûne. ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ Sonra ey insanlar siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz. Müminûn 16 Mealleri Karşılaştır Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûntub’asûne. ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ تُبْعَثُونَ Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz. Müminûn 17 Mealleri Karşılaştır Ve lekad halaknâ fevkakum seb´a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîngâfilîne. وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَآئِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ ٱلْخَلْقِ غَٰفِلِينَ Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz. Müminûn 18 Mealleri Karşılaştır Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûnkâdirûne. وَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۢ بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّٰهُ فِى ٱلْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍۭ بِهِۦ لَقَٰدِرُونَ Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de faydalanmanız için onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter. Müminûn 19 Mealleri Karşılaştır Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâba’nâbin, lekum fîhâ fevâkihu kesîretun ve minhâ te’kulûnte’kulûne. فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِۦ جَنَّٰتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَٰبٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَٰكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz. Müminûn 20 Mealleri Karşılaştır Ve şecereten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilînâkilîne. وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَآءَ تَنۢبُتُ بِٱلدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْءَاكِلِينَ Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç zeytin ağacı yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir. Müminûn 21 Mealleri Karşılaştır Ve inne lekum fil en’âmi le ibrehibreten, nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve minhâ te’kulûnte’kulûne. وَإِنَّ لَكُمْ فِى ٱلْأَنْعَٰمِ لَعِبْرَةً ۖ نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِى بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَٰفِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de. Müminûn 23 Mealleri Karşılaştır Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruhgayruhu, e fe lâ tettekûntettekûne. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦ فَقَالَ يَٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥٓ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ Andolsun biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Allah’a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?” dedi. Müminûn 24 Mealleri Karşılaştır Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikehmelâiketen, mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelînevvelîne. فَقَالَ ٱلْمَلَؤُا۟ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن قَوْمِهِۦ مَا هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَٰٓئِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِىٓ ءَابَآئِنَا ٱلْأَوَّلِينَ Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” Müminûn 25 Mealleri Karşılaştır İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hînhînin. إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌۢ بِهِۦ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا۟ بِهِۦ حَتَّىٰ حِينٍ “Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz.” Müminûn 26 Mealleri Karşılaştır Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûnkezzebûni. قَالَ رَبِّ ٱنصُرْنِى بِمَا كَذَّبُونِ Nûh, “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi. Müminûn 27 Mealleri Karşılaştır Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûnmugrakûne. فَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ أَنِ ٱصْنَعِ ٱلْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَآءَ أَمْرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ ۙ فَٱسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ ٱلْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَٰطِبْنِى فِى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ ۖ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap” diye vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, sular coşup taştığında Nûh’a dedik ki “Her cins canlıdan erkekli dişili birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır.” Müminûn 28 Mealleri Karşılaştır Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimînzâlimîne. فَإِذَا ٱسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى ٱلْفُلْكِ فَقُلِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى نَجَّىٰنَا مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de. Müminûn 29 Mealleri Karşılaştır Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâreken ve ente hayrul munzilînmunzilîne. وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِى مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلْمُنزِلِينَ Yine de ki “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.” Müminûn 30 Mealleri Karşılaştır İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelînmubtelîne. إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten kullarımızı imtihan ederiz. Müminûn 31 Mealleri Karşılaştır Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharînâharîne. ثُمَّ أَنشَأْنَا مِنۢ بَعْدِهِمْ قَرْنًا ءَاخَرِينَ Sonra onların Nûh kavminin ardından başka bir nesil yarattık. Müminûn 32 Mealleri Karşılaştır Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhgayruhu, e fe lâ tettekûntettekûne. فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُۥٓ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ Onlara, kendilerinden, “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur, hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” diye öğüt veren bir peygamber gönderdik. Müminûn 33 Mealleri Karşılaştır Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûnteşrabûne. وَقَالَ ٱلْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَكَذَّبُوا۟ بِلِقَآءِ ٱلْءَاخِرَةِ وَأَتْرَفْنَٰهُمْ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا مَا هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.” Müminûn 34 Mealleri Karşılaştır Ve lein eta’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûnhâsirûne. وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَٰسِرُونَ “Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız.” Müminûn 35 Mealleri Karşılaştır E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûnmuhracûne. أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ “O, öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka diriltilip çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?” Müminûn 37 Mealleri Karşılaştır İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsînmeb’ûsîne. إِنْ هِىَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ “Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz.” Müminûn 38 Mealleri Karşılaştır İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minînmu’minîne. إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ ٱفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُۥ بِمُؤْمِنِينَ “Bu, Allah’a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız.” Müminûn 39 Mealleri Karşılaştır Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûnkezzebûni. قَالَ رَبِّ ٱنصُرْنِى بِمَا كَذَّبُونِ O peygamber, “Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi. Müminûn 40 Mealleri Karşılaştır Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimînnâdimîne. قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَّيُصْبِحُنَّ نَٰدِمِينَ Allah, “Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!” dedi. Müminûn 41 Mealleri Karşılaştır Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimînzâlimîne. فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ بِٱلْحَقِّ فَجَعَلْنَٰهُمْ غُثَآءً ۚ فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! Müminûn 42 Mealleri Karşılaştır Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharînâharîne. ثُمَّ أَنشَأْنَا مِنۢ بَعْدِهِمْ قُرُونًا ءَاخَرِينَ Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık. Müminûn 43 Mealleri Karşılaştır Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûnyeste’hırûne. مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de. Müminûn 44 Mealleri Karşılaştır Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîsehâdîse, fe bu’den li kavmin lâ yu’minûnyu’minûne. ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا ۖ كُلَّ مَا جَآءَ أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَٰهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları birer ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! Müminûn 45 Mealleri Karşılaştır Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubînmubînin. ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَٰرُونَ بِـَٔايَٰتِنَا وَسُلْطَٰنٍ مُّبِينٍ 45-46 Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de onlar büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. Müminûn 46 Mealleri Karşılaştır İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlînâlîne. إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِي۟هِۦ فَٱسْتَكْبَرُوا۟ وَكَانُوا۟ قَوْمًا عَالِينَ 45-46 Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de onlar büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. Müminûn 47 Mealleri Karşılaştır Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûnâbidûne. فَقَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَٰبِدُونَ Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler. Müminûn 48 Mealleri Karşılaştır Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekînmuhlekîne. فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا۟ مِنَ ٱلْمُهْلَكِينَ Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular. Müminûn 49 Mealleri Karşılaştır Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe leallehum yehtedûnyehtedûne. وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَٰبَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı Tevrat’ı verdik. Müminûn 50 Mealleri Karşılaştır Ve cealnebne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maînmaînin. وَجَعَلْنَا ٱبْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُۥٓ ءَايَةً وَءَاوَيْنَٰهُمَآ إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. Müminûn 51 Mealleri Karşılaştır Yâ eyyuher rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâsâlihan, innî bimâ ta’melûne alîmalîmun. يَٰٓأَيُّهَا ٱلرُّسُلُ كُلُوا۟ مِنَ ٱلطَّيِّبَٰتِ وَٱعْمَلُوا۟ صَٰلِحًا ۖ إِنِّى بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim. Müminûn 52 Mealleri Karşılaştır Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûnfettekûni. وَإِنَّ هَٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَٰحِدَةً وَأَنَا۠ رَبُّكُمْ فَٱتَّقُونِ Şüphesiz bu İslâm, tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının. Müminûn 53 Mealleri Karşılaştır Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâzuburan, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûnferihûne. فَتَقَطَّعُوٓا۟ أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍۭ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ İnsanlar ise, din işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. Müminûn 54 Mealleri Karşılaştır Fe zerhum fî gamratihim hattâ hînhînin. فَذَرْهُمْ فِى غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak! Müminûn 55 Mealleri Karşılaştır E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benînbenîne. أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِۦ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ 55-56 Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! Müminûn 56 Mealleri Karşılaştır Nusâriu lehum fîl hayrâthayrâti bel lâ yeş’urûnyeş’urûne. نُسَارِعُ لَهُمْ فِى ٱلْخَيْرَٰتِ ۚ بَل لَّا يَشْعُرُونَ 55-56 Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! Müminûn 57 Mealleri Karşılaştır İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûnmuşfikûne. إِنَّ ٱلَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ Rablerinin azametinden korkup titreyenler, Müminûn 58 Mealleri Karşılaştır Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yu’minûnyu’minûne. وَٱلَّذِينَ هُم بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ Rablerinin âyetlerine inananlar, Müminûn 60 Mealleri Karşılaştır Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûnrâciûne. وَٱلَّذِينَ يُؤْتُونَ مَآ ءَاتَوا۟ وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَٰجِعُونَ Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler, Müminûn 61 Mealleri Karşılaştır Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûnsâbikûne. أُو۟لَٰٓئِكَ يُسَٰرِعُونَ فِى ٱلْخَيْرَٰتِ وَهُمْ لَهَا سَٰبِقُونَ İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler. Müminûn 62 Mealleri Karşılaştır Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûnyuzlemûne. وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَٰبٌ يَنطِقُ بِٱلْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar. Müminûn 63 Mealleri Karşılaştır Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûnâmilûne. بَلْ قُلُوبُهُمْ فِى غَمْرَةٍ مِّنْ هَٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَٰلٌ مِّن دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَٰمِلُونَ Ancak kâfirlerin kalbleri bu Kur’an’a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım kötü işleri de vardır. Müminûn 64 Mealleri Karşılaştır Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yec’erûnyec’erûne. حَتَّىٰٓ إِذَآ أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِٱلْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَ Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar. Müminûn 65 Mealleri Karşılaştır Lâ tec’erûl yevme innekum minnâ lâ tunsarûntunsarûne. لَا تَجْـَٔرُوا۟ ٱلْيَوْمَ ۖ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz. Müminûn 66 Mealleri Karşılaştır Kad kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûntenkisûne. قَدْ كَانَتْ ءَايَٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَىٰٓ أَعْقَٰبِكُمْ تَنكِصُونَ 66-67 Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. Müminûn 67 Mealleri Karşılaştır Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûntehcurûne. مُسْتَكْبِرِينَ بِهِۦ سَٰمِرًا تَهْجُرُونَ 66-67 Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. Müminûn 68 Mealleri Karşılaştır E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelînevvelîne. أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا۟ ٱلْقَوْلَ أَمْ جَآءَهُم مَّا لَمْ يَأْتِ ءَابَآءَهُمُ ٱلْأَوَّلِينَ Onlar bu sözü Kur’an’ı hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Müminûn 69 Mealleri Karşılaştır Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûnmunkirûne. أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا۟ رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُۥ مُنكِرُونَ Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar? Müminûn 70 Mealleri Karşılaştır Em yekûlûne bihî cinnehcinnetun, bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûnkârihûne. أَمْ يَقُولُونَ بِهِۦ جِنَّةٌۢ ۚ بَلْ جَآءَهُم بِٱلْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَٰرِهُونَ Yoksa “O cinnet getirmiş” mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Hâlbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar. Müminûn 71 Mealleri Karşılaştır Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinnhinne, bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûnmu’ridûne. وَلَوِ ٱتَّبَعَ ٱلْحَقُّ أَهْوَآءَهُمْ لَفَسَدَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَٰهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini Kur’an’ı getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar. Müminûn 72 Mealleri Karşılaştır Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikînrâzikîne. أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ ۖ وَهُوَ خَيْرُ ٱلرَّٰزِقِينَ Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun da inanmıyorlar? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Müminûn 73 Mealleri Karşılaştır Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîmmustakîmin. وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. Müminûn 74 Mealleri Karşılaştır Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti anis sırâtı le nâkibûnnâkibûne. وَإِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ عَنِ ٱلصِّرَٰطِ لَنَٰكِبُونَ Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar. Müminûn 75 Mealleri Karşılaştır Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûnya’mehûne. ۞ وَلَوْ رَحِمْنَٰهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا۟ فِى طُغْيَٰنِهِمْ يَعْمَهُونَ Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı. Müminûn 76 Mealleri Karşılaştır Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mestekânû li rabbihim ve mâ yetedarreûnyetedarreûne. وَلَقَدْ أَخَذْنَٰهُم بِٱلْعَذَابِ فَمَا ٱسْتَكَانُوا۟ لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O’na yalvarıp yakarmadılar. Müminûn 77 Mealleri Karşılaştır Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mublisûnmublisûne. حَتَّىٰٓ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir. Müminûn 78 Mealleri Karşılaştır Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idehef’idete, kalîlen mâ teşkurûnteşkurûne. وَهُوَ ٱلَّذِىٓ أَنشَأَ لَكُمُ ٱلسَّمْعَ وَٱلْأَبْصَٰرَ وَٱلْأَفْـِٔدَةَ ۚ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ Hâlbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! Müminûn 79 Mealleri Karşılaştır Ve huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûntuhşerûne. وَهُوَ ٱلَّذِى ذَرَأَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız. Müminûn 80 Mealleri Karşılaştır Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehârnehâri, e fe lâ ta’kılûnta’kılûne. وَهُوَ ٱلَّذِى يُحْىِۦ وَيُمِيتُ وَلَهُ ٱخْتِلَٰفُ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? Müminûn 81 Mealleri Karşılaştır Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûnevvelûne. بَلْ قَالُوا۟ مِثْلَ مَا قَالَ ٱلْأَوَّلُونَ Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler. Müminûn 82 Mealleri Karşılaştır Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûnmeb’ûsûne. قَالُوٓا۟ أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ Dediler ki “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?” Müminûn 83 Mealleri Karşılaştır Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelînevvelîne. لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَءَابَآؤُنَا هَٰذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir. Müminûn 84 Mealleri Karşılaştır Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûnta’lemûne. قُل لِّمَنِ ٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهَآ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ De ki “Eğer biliyorsanız söyleyin Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?” Müminûn 85 Mealleri Karşılaştır Seyekûlûne lillâhlillâhi, kul e fe lâ tezekkerûntezekkerûne. سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ “Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” de. Müminûn 86 Mealleri Karşılaştır Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîmazîmi. قُلْ مَن رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ ٱلسَّبْعِ وَرَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْعَظِيمِ De ki “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” Müminûn 87 Mealleri Karşılaştır Seyekûlûne lillâhlillâhi, kul e fe lâ tettekûntettekûne. سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ “Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” de. Müminûn 88 Mealleri Karşılaştır Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûnta’lemûne. قُلْ مَنۢ بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ De ki “Eğer biliyorsanız söyleyin Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?” Müminûn 89 Mealleri Karşılaştır Seyekûlûne lillâhlillâhi, kul fe ennâ tusharûntusharûne. سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ “Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?” de. Müminûn 90 Mealleri Karşılaştır Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûnkâzibûne. بَلْ أَتَيْنَٰهُم بِٱلْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَٰذِبُونَ Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar. Müminûn 91 Mealleri Karşılaştır Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’dba’dın, subhânallâhi ammâ yasıfûnyasıfûne. مَا ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُۥ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍۭ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ 91-92 Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. Müminûn 92 Mealleri Karşılaştır Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûnyuşrikûne. عَٰلِمِ ٱلْغَيْبِ وَٱلشَّهَٰدَةِ فَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ 91-92 Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. Müminûn 93 Mealleri Karşılaştır Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûnyûadûne. قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّى مَا يُوعَدُونَ 93-94 De ki “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.” Müminûn 94 Mealleri Karşılaştır Rabbi fe lâ tec’alnî fil kavmiz zâlimînzâlimîne. رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِى فِى ٱلْقَوْمِ ٱلظَّٰلِمِينَ 93-94 De ki “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.” Müminûn 95 Mealleri Karşılaştır Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neıduhum le kâdirûnkâdirûne. وَإِنَّا عَلَىٰٓ أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَٰدِرُونَ Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter. Müminûn 96 Mealleri Karşılaştır İdfa’ billetî hiye ahsenus seyyiehseyyiete, nahnu a’lemu bi mâ yasıfûnyasıfûne. ٱدْفَعْ بِٱلَّتِى هِىَ أَحْسَنُ ٱلسَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz. Müminûn 97 Mealleri Karşılaştır Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtînşeyâtîni. وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَٰتِ ٱلشَّيَٰطِينِ De ki “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” Müminûn 98 Mealleri Karşılaştır Ve eûzu bike rabbi en yahdurûnyahdurûni. وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ “Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” Müminûn 99 Mealleri Karşılaştır Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûnrabbirciûni. حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَهُمُ ٱلْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ٱرْجِعُونِ 99-100 Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar devam edecek, dönmelerine engel bir perde berzah vardır. Müminûn 100 Mealleri Karşılaştır Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûnyub’asûne. لَعَلِّىٓ أَعْمَلُ صَٰلِحًا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّآ ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَآئِلُهَا ۖ وَمِن وَرَآئِهِم بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ 99-100 Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar devam edecek, dönmelerine engel bir perde berzah vardır. Müminûn 101 Mealleri Karşılaştır Fe izâ nufiha fis sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûnyetesâelûne. فَإِذَا نُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَلَآ أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَآءَلُونَ Sûr’a üfürüldüğü zaman, işte o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. Müminûn 102 Mealleri Karşılaştır Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûnmuflihûne. فَمَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Müminûn 103 Mealleri Karşılaştır Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûnhâlidûne. وَمَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ فِى جَهَنَّمَ خَٰلِدُونَ Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. Müminûn 104 Mealleri Karşılaştır Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûnkâlihûne. تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ ٱلنَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَٰلِحُونَ Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. Müminûn 105 Mealleri Karşılaştır E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûntukezzibûne. أَلَمْ تَكُنْ ءَايَٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der. Müminûn 106 Mealleri Karşılaştır Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîndâllîne. قَالُوا۟ رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَآلِّينَ Onlar da şöyle derler “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.” Müminûn 107 Mealleri Karşılaştır Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûnzâlimûne. رَبَّنَآ أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَٰلِمُونَ “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer tekrar günaha dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.” Müminûn 108 Mealleri Karşılaştır Kâlahseû fîhâ ve lâ tukellimûntukellimûni. قَالَ ٱخْسَـُٔوا۟ فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der. Müminûn 109 Mealleri Karşılaştır İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımînrâhımîne. إِنَّهُۥ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِى يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi. Müminûn 110 Mealleri Karşılaştır Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûntadhakûne. فَٱتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰٓ أَنسَوْكُمْ ذِكْرِى وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz. Müminûn 111 Mealleri Karşılaştır İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûnfâizûne. إِنِّى جَزَيْتُهُمُ ٱلْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوٓا۟ أَنَّهُمْ هُمُ ٱلْفَآئِزُونَ Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir. Müminûn 112 Mealleri Karşılaştır Kâle kem lebistum fil ardı adede sinînsinîne. قَٰلَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِى ٱلْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ Allah, inkârcılara “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. Müminûn 113 Mealleri Karşılaştır Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddînâddîne. قَالُوا۟ لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ ٱلْعَآدِّينَ Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler. Müminûn 114 Mealleri Karşılaştır Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûnta’lemûne. قَٰلَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ Allah, şöyle der “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu daha önce bilmiş olsaydınız.” Müminûn 115 Mealleri Karşılaştır E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûnturceûne. أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَٰكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” Müminûn 116 Mealleri Karşılaştır Fe teâlallâhul melikul hakkhakku, lâ ilâhe illâ hûhuve, rabbul arşil kerîmkerîmi. فَتَعَٰلَى ٱللَّهُ ٱلْمَلِكُ ٱلْحَقُّ ۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْكَرِيمِ Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir. Müminûn 117 Mealleri Karşılaştır Ve men yed’u maallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbihrabbihi, innehu lâ yuflihul kâfirûnkâfirûne. وَمَن يَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ لَا بُرْهَٰنَ لَهُۥ بِهِۦ فَإِنَّمَا حِسَابُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦٓ ۚ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلْكَٰفِرُونَ Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler. Müminûn 118 Mealleri Karşılaştır Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımînrâhımîne. وَقُل رَّبِّ ٱغْفِرْ وَٱرْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ De ki “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!” 23/MÜ'MİNÛN-1 Kad eflehal mu’minunmu’minune.1. Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. 23/MÜ'MİNÛN-2 Ellezîne hum fî salâtihim hâşiûnhâşiûne.2. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. 23/MÜ'MİNÛN-3 Vellezîne hum anil lagvi mu’ridûnmu’ridûne. 3. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. 23/MÜ'MİNÛN-4 Vellezîne hum liz zekâti fâilûnfâilûne.4. Onlar ki, zekâtı öderler. 23/MÜ'MİNÛN-5 Vellezîne hum li furûcihim hâfizûnhâfizûne.5. Onlar ki, ırzlarını korurlar. 23/MÜ'MİNÛN-6 İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmînmelûmîne.6. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. 23/MÜ'MİNÛN-7 Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûnâdûne.7. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. 23/MÜ'MİNÛN-8 Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûnrâûne.8. Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler. 23/MÜ'MİNÛN-9 Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûnyuhâfızûne.9. Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler. 23/MÜ'MİNÛN-10 Ulâike humul vârisûnvârisûne.10. İşte bunlar varis olanların ta kendileridir. 23/MÜ'MİNÛN-11 Ellezîne yerisûnel firdevsfirdevse, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne.11. Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. 23/MÜ'MİNÛN-12 Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîntînin.12. Andolsun, biz insanı, çamurdan süzülmüş bir özden yarattık. 23/MÜ'MİNÛN-13 Summe cealnâhu nutfeten fî karârin mekînmekînin.13. Sonra onu az bir su meni hâlinde sağlam bir karargâha ana rahmine yerleştirdik. 23/MÜ'MİNÛN-14 Summe halaknen nutfete alakaten fe halaknel alakate mudgaten fe halaknel mudgate ızâmen fe kesevnel izâme lahmen summe enşe'nâhu halkan âharâhara, fe tebârekallâhu ahsenul hâlikînhâlikîne.14. Sonra bu az suyu “alaka" hâline getirdik. Alakayı da “mudga" yaptık. Bu “mudga"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! 23/MÜ'MİNÛN-15 Summe innekum ba'de zâlike le meyyitûnmeyyitûne.15. Sonra ey insanlar siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz. 23/MÜ'MİNÛN-16 Summe innekum yevmel kıyâmeti tub’asûntub’asûne.16. Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz. 23/MÜ'MİNÛN-17 Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîngâfilîne.17. Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz. 23/MÜ'MİNÛN-18 Ve enzelnâ mines semâi mâen bi kaderin fe eskennâhu fîl ardı ve innâ alâ zehâbin bihî le kâdirûnkâdirûne.18. Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de faydalanmanız için onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter. 23/MÜ'MİNÛN-19 Fe enşe’nâ lekum bihî cennâtin min nahîlin ve a’nâba’nâbin, lekum fîhâ fevâkihu kesîretun ve minhâ te’kulûnte’kulûne.19. Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz. 23/MÜ'MİNÛN-20 Ve şecereten tahrucu min tûri seynâe tenbutu bid duhni ve sıbgın lil âkilînâkilîne.20. Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç zeytin ağacı yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir. 23/MÜ'MİNÛN-21 Ve inne lekum fil en’âmi le ibrehibreten, nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve minhâ te’kulûnte’kulûne.21. Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de. 23/MÜ'MİNÛN-22 Ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûntuhmelûne.22. Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız. 23/MÜ'MİNÛN-23 Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruhgayruhu, e fe lâ tettekûntettekûne.23. Andolsun biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Allah’a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?" dedi. 23/MÜ'MİNÛN-24 Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikehmelâiketen, mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelînevvelîne.24. Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık." 23/MÜ'MİNÛN-25 İn huve illâ raculun bihî cinnetun fe terabbasû bihî hattâ hînhînin.25. “Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz." 23/MÜ'MİNÛN-26 Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûnkezzebûni.26. Nûh, “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi. 23/MÜ'MİNÛN-27 Fe evhaynâ ileyhi enısnaıl fulke bi a’yuninâ ve vahyinâ fe izâ câe emrunâ ve fâret tennûru fesluk fîhâ min kullin zevceynisneyni ve ehleke illâ men sebeka aleyhil kavlu minhum, ve lâ tuhâtıbnî fîllezîne zalemû, innehum mugrakûnmugrakûne.27. Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap" diye vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, sular coşup taştığında Nûh’a dedik ki “Her cins canlıdan erkekli dişili birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır." 23/MÜ'MİNÛN-28 Fe izesteveyte ente ve men meake alel fulki fe kulil hamdu lillâhillezî neccânâ minel kavmiz zâlimînzâlimîne.28. Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun" de. 23/MÜ'MİNÛN-29 Ve kul rabbi enzilnî munzelen mubâreken ve ente hayrul munzilînmunzilîne.29. Yine de ki “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın." 23/MÜ'MİNÛN-30 İnne fî zâlike le âyâtin ve in kunnâ le mubtelînmubtelîne. 30. Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten kullarımızı imtihan ederiz. 23/MÜ'MİNÛN-31 Summe enşe’nâ min ba’dihim karnen âharînâharîne.31. Sonra onların Nûh kavminin ardından başka bir nesil yarattık. 23/MÜ'MİNÛN-32 Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhgayruhu, e fe lâ tettekûntettekûne.32. Onlara, kendilerinden, “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur, hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" diye öğüt veren bir peygamber gönderdik. 23/MÜ'MİNÛN-33 Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûnteşrabûne.33. O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor." 23/MÜ'MİNÛN-34 Ve lein eta’tum beşeren mislekum innekum izen le hâsirûnhâsirûne.34. “Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız." 23/MÜ'MİNÛN-35 E yaıdukum ennekum izâ mittum ve kuntum turâben ve izâmen ennekum muhracûnmuhracûne.35. “O, öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka diriltilip çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?" 23/MÜ'MİNÛN-36 Heyhâte heyhâte limâ tûadûntûadûne.36. “Hâlbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!" 23/MÜ'MİNÛN-37 İn hiye illâ hayâtuned dunyâ nemûtu ve nahyâ ve mâ nahnu bi meb’ûsînmeb’ûsîne.37. “Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz." 23/MÜ'MİNÛN-38 İn huve illâ raculunifterâ alâllâhi keziben ve mâ nahnu lehu bi mu’minînmu’minîne.38. “Bu, Allah’a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız." 23/MÜ'MİNÛN-39 Kâle rabbinsurnî bimâ kezzebûnkezzebûni.39. O peygamber, “Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!" dedi. 23/MÜ'MİNÛN-40 Kâle ammâ kalîlin le yusbihunne nâdimînnâdimîne.40. Allah, “Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!" dedi. 23/MÜ'MİNÛN-41 Fe ehazethumus sayhatu bil hakkı fe cealnâhum gusâen, fe bu’den lil kavmiz zâlimînzâlimîne.41. Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! 23/MÜ'MİNÛN-42 Summe enşe’nâ min ba’dihim kurûnen âharînâharîne.42. Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık. 23/MÜ'MİNÛN-43 Mâ tesbiku min ummetin ecelehâ ve mâ yeste’hırûnyeste’hırûne.43. Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de. 23/MÜ'MİNÛN-44 Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîsehâdîse, fe bu’den li kavmin lâ yu’minûnyu’minûne.44. Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları birer ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! 23/MÜ'MİNÛN-45 Summe erselnâ mûsâ ve ehâhu hârûne bi âyâtinâ ve sultânin mubînmubînin.45,46. Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de onlar büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. 23/MÜ'MİNÛN-46 İlâ fir’avne ve meleihî festekberû ve kânû kavmen âlînâlîne.45,46. Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de onlar büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. 23/MÜ'MİNÛN-47 Fe kâlû e nu’minu li beşereyni mislinâ ve kavmuhumâ lenâ âbidûnâbidûne.47. Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız" dediler. 23/MÜ'MİNÛN-48 Fe kezzebûhumâ fe kânû minel muhlekînmuhlekîne.48. Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular. 23/MÜ'MİNÛN-49 Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe leallehum yehtedûnyehtedûne.49. Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı Tevrat’ı verdik. 23/MÜ'MİNÛN-50 Ve cealnebne meryeme ve ummehû âyeten ve âveynâhumâ ilâ rabvetin zâti karârin ve maînmaînin.50. Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. 23/MÜ'MİNÛN-51 Yâ eyyuher rusulu kulû minet tayyibâti va’melû sâlihâsâlihan, innî bimâ ta’melûne alîmalîmun.51. Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim. 23/MÜ'MİNÛN-52 Ve inne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fettekûnfettekûni.52. Şüphesiz bu İslâm, tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının. 23/MÜ'MİNÛN-53 Fe tekattaû emrehum beynehum zuburâzuburan, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûnferihûne.53. İnsanlar ise, din işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. 23/MÜ'MİNÛN-54 Fe zerhum fî gamratihim hattâ hînhînin.54. Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak! 23/MÜ'MİNÛN-55 E yahsebûne ennemâ numidduhum bihî min mâlin ve benînbenîne.55,56. Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! 23/MÜ'MİNÛN-56 Nusâriu lehum fîl hayrâthayrâti bel lâ yeş’urûnyeş’urûne.55,56. Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! 23/MÜ'MİNÛN-57 İnnellezîne hum min haşyeti rabbihim muşfikûnmuşfikûne.57. Rablerinin azametinden korkup titreyenler, 23/MÜ'MİNÛN-58 Vellezîne hum bi âyâti rabbihim yu’minûnyu’minûne.58. Rablerinin âyetlerine inananlar, 23/MÜ'MİNÛN-59 Vellezîne hum bi rabbihim lâ yuşrikûnyuşrikûne.59. Rablerine ortak koşmayanlar, 23/MÜ'MİNÛN-60 Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûnrâciûne.60. Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler, 23/MÜ'MİNÛN-61 Ulâike yusâriûne fîl hayrâti ve hum lehâ sâbikûnsâbikûne.61. İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler. 23/MÜ'MİNÛN-62 Ve lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve ledeynâ kitâbun yantıku bil hakkı ve hum lâ yuzlemûnyuzlemûne.62. Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar. 23/MÜ'MİNÛN-63 Bel kulûbuhum fî gamratin min hâzâ ve lehum a’mâlun min dûni zâlike hum lehâ âmilûnâmilûne.63. Ancak kâfirlerin kalbleri bu Kur’an’a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım kötü işleri de vardır. 23/MÜ'MİNÛN-64 Hattâ izâ ehaznâ mutrafîhim bil âzâbi izâ hum yec’erûnyec’erûne.64. Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar. 23/MÜ'MİNÛN-65 Lâ tec’erûl yevme innekum minnâ lâ tunsarûntunsarûne.65. Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz. 23/MÜ'MİNÛN-66 Kad kânet âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum alâ a’kâbikum tenkisûntenkisûne.66,67. Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. 23/MÜ'MİNÛN-67 Mustekbirîne bihî sâmiran tehcurûntehcurûne.66,67. Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. 23/MÜ'MİNÛN-68 E fe lem yeddebberûl kavle em câehum mâ lem ye’ti âbâehumul evvelînevvelîne.68. Onlar bu sözü Kur’an’ı hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? 23/MÜ'MİNÛN-69 Em lem ya’rifû resûlehum fe hum lehu munkirûnmunkirûne.69. Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar? 23/MÜ'MİNÛN-70 Em yekûlûne bihî cinnehcinnetun, bel câehum bil hakkı ve ekseruhum lil hakkı kârihûnkârihûne.70. Yoksa “O cinnet getirmiş" mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Hâlbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar. 23/MÜ'MİNÛN-71 Ve levittebeal hakku ehvâehum le fesedetis semâvâtu vel ardu ve men fî hinnhinne, bel eteynâhum bi zikrihim fe hum an zikrihim mu’ridûnmu’ridûne.71. Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini Kur’an’ı getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar. 23/MÜ'MİNÛN-72 Em tes’eluhum harcen fe haracu rabbike hayrun ve huve hayrur râzikînrâzikîne.72. Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun da inanmıyorlar? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. 23/MÜ'MİNÛN-73 Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîmmustakîmin.73. Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. 23/MÜ'MİNÛN-74 Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti anis sırâtı le nâkibûnnâkibûne.74. Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar. 23/MÜ'MİNÛN-75 Ve lev rahımnâhum ve keşefnâ mâ bihim min durrin le leccû fî tugyânihim ya’mehûnya’mehûne.75. Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı. 23/MÜ'MİNÛN-76 Ve lekad ehaznâhum bil azâbi fe mestekânû li rabbihim ve mâ yetedarreûnyetedarreûne.76. Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O’na yalvarıp yakarmadılar. 23/MÜ'MİNÛN-77 Hattâ izâ fetahnâ aleyhim bâben zâ azâbin şedîdin izâ hum fîhi mublisûnmublisûne.77. Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir. 23/MÜ'MİNÛN-78 Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idehef’idete, kalîlen mâ teşkurûnteşkurûne.78. Hâlbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! 23/MÜ'MİNÛN-79 Ve huvellezî zereekum fîl ardı ve ileyhi tuhşerûntuhşerûne.79. O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız. 23/MÜ'MİNÛN-80 Ve huvellezî yuhyî ve yumîtu ve lehuhtilâful leyli ven nehârnehâri, e fe lâ ta’kılûnta’kılûne.80. O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? 23/MÜ'MİNÛN-81 Bel kâlû misle mâ kâlel evvelûnevvelûne.81. Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler. 23/MÜ'MİNÛN-82 Kâlû e izâ mitnâ ve kunnâ turâben ve izâmen e innâ le meb’ûsûnmeb’ûsûne.82. Dediler ki “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?" 23/MÜ'MİNÛN-83 Lekad vuıdnâ nahnu ve âbâunâ hâzâ min kablu in hâzâ illâ esâtîrul evvelînevvelîne.83. Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir. 23/MÜ'MİNÛN-84 Kul li menil ardu ve men fîhâ in kuntum ta’lemûnta’lemûne.84. De ki “Eğer biliyorsanız söyleyin Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?" 23/MÜ'MİNÛN-85 Seyekûlûne lillâhlillâhi, kul e fe lâ tezekkerûntezekkerûne.85. “Allah’ındır" diyecekler. “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?" de. 23/MÜ'MİNÛN-86 Kul men rabbus semâvâtis seb’ı ve rabbul arşil azîmazîmi.86. De ki “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?" 23/MÜ'MİNÛN-87 Seyekûlûne lillâhlillâhi, kul e fe lâ tettekûntettekûne.87. “Allah’ındır" diyecekler. “Öyle ise O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de. 23/MÜ'MİNÛN-88 Kul men bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve huve yucîru ve lâ yucâru aleyhi in kuntum ta’lemûnta’lemûne.88. De ki “Eğer biliyorsanız söyleyin Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?" 23/MÜ'MİNÛN-89 Seyekûlûne lillâhlillâhi, kul fe ennâ tusharûntusharûne.89. “Allah’ındır" diyecekler. “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?" de. 23/MÜ'MİNÛN-90 Bel eteynâhum bil hakkı ve innehum le kâzibûnkâzibûne.90. Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar. 23/MÜ'MİNÛN-91 Mettehazallâhu min veledin ve mâ kâne meahu min ilâhin izen le zehebe kullu ilâhin bimâ halaka ve le alâ ba’duhum alâ ba’dba’dın, subhânallâhi ammâ yasıfûnyasıfûne.91,92. Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. 23/MÜ'MİNÛN-92 Âlimil gaybi veş şehâdeti fe teâlâ ammâ yuşrikûnyuşrikûne.91,92. Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. 23/MÜ'MİNÛN-93 Kul rabbi immâ turiyennî mâ yûadûnyûadûne.93,94. De ki “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma." 23/MÜ'MİNÛN-94 Rabbi fe lâ tec’alnî fil kavmiz zâlimînzâlimîne.93,94. De ki “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma." 23/MÜ'MİNÛN-95 Ve innâ alâ en nuriyeke mâ neıduhum le kâdirûnkâdirûne.95. Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter. 23/MÜ'MİNÛN-96 İdfa’ billetî hiye ahsenus seyyiehseyyiete, nahnu a’lemu bi mâ yasıfûnyasıfûne.96. Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz. 23/MÜ'MİNÛN-97 Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtînşeyâtîni.97. De ki “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım." 23/MÜ'MİNÛN-98 Ve eûzu bike rabbi en yahdurûnyahdurûni.98. “Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." 23/MÜ'MİNÛN-99 Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûnrabbirciûni.99,100. Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar devam edecek, dönmelerine engel bir perde berzah vardır. 23/MÜ'MİNÛN-100 Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûnyub’asûne. 99,100. Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım" der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği boş bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar devam edecek, dönmelerine engel bir perde berzah vardır. 23/MÜ'MİNÛN-101 Fe izâ nufiha fis sûri fe lâ ensâbe beynehum yevme izin ve lâ yetesâelûnyetesâelûne. 101. Sûr’a üfürüldüğü zaman, işte o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. 23/MÜ'MİNÛN-102 Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûnmuflihûne.102. Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 23/MÜ'MİNÛN-103 Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûnhâlidûne.103. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. 23/MÜ'MİNÛN-104 Telfehu vucûhehumun nâru ve hum fîhâ kâlihûnkâlihûne.104. Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. 23/MÜ'MİNÛN-105 E lem tekun âyâtî tutlâ aleykum fe kuntum bihâ tukezzibûntukezzibûne. 105. Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?" der. 23/MÜ'MİNÛN-106 Kâlû rabbenâ galebet aleynâ şıkvetunâ ve kunnâ kavmen dâllîndâllîne.106. Onlar da şöyle derler “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk." 23/MÜ'MİNÛN-107 Rabbenâ ahricnâ minhâ fe in udnâ fe innâ zâlimûnzâlimûne.107. “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer tekrar günaha dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz." 23/MÜ'MİNÛN-108 Kâlahseû fîhâ ve lâ tukellimûntukellimûni.108. Allah, "Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!" der. 23/MÜ'MİNÛN-109 İnnehu kâne ferîkun min ibâdî yekûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrur râhımînrâhımîne.109. Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" diyen bir grup var idi. 23/MÜ'MİNÛN-110 Fettehaztumûhum sıhriyyen hattâ ensevkum zikrî ve kuntum minhum tadhakûntadhakûne.110. Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz. 23/MÜ'MİNÛN-111 İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul fâizûnfâizûne.111. Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir. 23/MÜ'MİNÛN-112 Kâle kem lebistum fil ardı adede sinînsinîne.112. Allah, inkârcılara “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?" diye sorar. 23/MÜ'MİNÛN-113 Kâlû lebisnâ yevmen ev ba’da yevmin fes’elil âddînâddîne.113. Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor" derler. 23/MÜ'MİNÛN-114 Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûnta’lemûne.114. Allah, şöyle der “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu daha önce bilmiş olsaydınız." 23/MÜ'MİNÛN-115 E fe hasibtum ennemâ halaknâkum abesen ve ennekum ileynâ lâ turceûnturceûne.115. “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" 23/MÜ'MİNÛN-116 Fe teâlallâhul melikul hakkhakku, lâ ilâhe illâ hûhuve, rabbul arşil kerîmkerîmi.116. Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir. 23/MÜ'MİNÛN-117 Ve men yed’u maallâhi ilâhen âhare lâ burhâne lehu bihî fe innemâ hısâbuhu inde rabbihrabbihi, innehu lâ yuflihul kâfirûnkâfirûne.117. Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler. 23/MÜ'MİNÛN-118 Ve kul rabbigfir verham ve ente hayrur râhımînrâhımîne.118. De ki “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!"

mü minun 97 98 okunuşu